Davranışçı Terapi Nedir

Davranışçı terapi, bireylerin öğrenme yaşantılarıyla ilgili farklı bakış açılarını kapsayan çeşitli model ve tekniklerden oluşan bir psikoterapi yöntemidir.

Davranışçı terapi nedir? sorusunu yanıtlarken Rus bilim adamı Ivan Pavlov ve onun klasik koşullanma ile ilgili deneylerine kadar uzanmak gerekir. Pavlov köpeğin salyasına neden olan yiyecek ile zilin eşleştiğini ve sonunda köpeğin salya tepkisinin sadece zile de verildiğini keşfetmiştir.

Birçok psikiyatri literatüründe davranışçılığın başlangıcı olarak John B. Watson gösterilir. Ünlü küçük Albert deneyi, korkuların koşullanma prensipleri aracılığıyla yaratılabileceğini göstermiştir. Bu deneyde beyaz bir fareye gayet sevecen yaklaşan 11 aylık Albert’ e fareye dokunduğunda çelik bir çubuğa çekiçle vurularak oldukça yüksek bir ses çıkarılmış, birincide çocuk gerilim belirtileri göstermiş, ikincide ağlamaya başlamış, yedinci eşleştirmede tepkileri doruğa çıkmıştır. Bundan sonra Albert tavşan, köpek, fok derisi mont, pamuk ve bir Noel Baba şapkasına da aynı tepkiyi vermiştir.

Öğrenmenin ikinci modeli kedilerin davranışları üzerinde çalışan E. L. Thorndike’ tan gelmiştir. Bir labirent içinde konan kedilerin kutunun dışına bırakılan yiyeceğe ulaşma süreleri izlenmiş, bu sürenin tekrarlanan alıştırmalar sonucu giderek kısaldığı görülmüştür. Bu deney, davranışların sonuçları yoluyla öğrenildiğini ileri süren etki yasasını doğurmuştur.

Davranışçı terapideki üçüncü model ise öğrenmede gözlemin gücünü fark eden Albert Bandura’ dan gelmiştir. Öğrenmede diğerlerinin gözlenmesi gibi sosyal roller vurgulanarak, sosyal öğrenme kuramı geliştirilmiştir.

Skinner ve arkadaşları ise koşullanma ilkelerinin hastanede yatan şizofrenlere uygulanmasıyla ilgili bir rapor hazırlamışlar ve ilk kez davranışçı terapi terimini kullanmışlardır.

Skinner ve diğer davranışçılar insan doğasına tarafsız olarak bakarlar. Genetik etkileri bilmelerine karşın, davranışın sonuçta çevreden kaynaklandığına, dolayısıyla insanın doğuştan iyi ya da kötü olarak değerlendirilmesinin yararsız olduğuna inanırlar. Bundan dolayı davranışçı terapistler kişisel özelliklerden çok davranışsal açıklamaları vurgularlar. Örneğin, “O çok kaba” yerine “Çok yüksek sesle konuşuyor” gibi.

Davranışçı terapide geleneksel tanılar yerine yaşamdaki problemler ve davranışsal bozukluklar tartışılır. Davranışçı terapinin sekiz temel ilkesi vardır.

1)İster özel ister genel olsun, bir davranış sonucu tarafından zayıflatılır veya güçlendirilir.

2)Ödüllendirilen davranışlar gelişir, cezalandırılanlar azalır.

3)Bu terapi yapısaldan çok fonksiyoneldir.

4)Pozitif veya negatif çevresel uyaranla eşleştirilen nötr uyaran, sunulduğu ve koşullandığı çevrenin özelliklerini kazanabilir.

5)Davranışçılık mentalizme karşıdır.

6)Davranışçı terapi, verileri kullanır ve deneysel temellidir.

7)Terapide yapılan değişikliklerin danışanın günlük yaşantılarına genellenmesi gerekir.

8)İçgörü, bir danışan için tek başına yararlı değildir.

Davranışçı terapide altta yatan nedensel faktörler yerine semptomlara odaklanılır. İşlevsel olmayan davranışlar psikolojik ya da öğrenme modeline göre ele alınır, gözlenen davranışlar değerlendirilir.

Radikal davranışçılıkta, davranışın nedensel açıklamalarından sonuç çıkarma süreci ve bilişler tamamen dışlanır. Buna göre akıl bedenden bağımsızdır. Radikal davranışçılık günümüzde “uygulamalı davranış analizi” olarak kullanılmaktadır.

Radikal yelpazenin diğer ucunda ise davranış değişikliği, kavrama ve biliş gibi içsel olayların etkisini dikkate alan bilişsel davranışçı terapistler ve sosyal öğrenme kuramcıları vardır. Bilişlerin uyumsuz davranışları ve duygusal tepkileri düzeltmekteki önemi bugün çoğu davranışçı terapist tarafından kabul edilmektedir.

Davranışçılar, insanları çevreye uyum sağlamaya güdülenmiş kişiler olarak görürler. Bu görüşe göre uyum hayatta kalma anlamına gelir. Yani davranışlarımız hayatta kalmamıza yardım edecek şeyleri sağlamaya yöneliktir.

Davranışçı terapide üç ana öğrenme modeli vardır.

1)Klasik koşullanma:

Klasik koşullanma istemsiz, tepkisel bir süreçtir. Pavlov’ un zil, yiyecek ve köpek salyası deneyine dayanır. Koşulsuz uyaran (yiyecek) koşulsuz tepkiyi (tükürük salgısı) oluştururken, koşullu uyaran (zil sesi) koşullu tepkiyi (tükürük salgısı) oluşturmuştur.

Karşılıklı ketleme olarak adlandırılan bu klasik koşullanma modeli, davranışçı terapide işlevsel olmayan davranışların değiştirilmesi yaklaşımının temelinde kullanılır. Bu Wolpe tarafından terapiye sokulmuştur.

Koşullu uyaran ve koşullu tepki arasındaki ilişki, söndürme adı verilen bir süreçle ortadan kaldırılabilr. Pavlov, bir süre sonra zil sesine tepki veren köpeğe yiyecek vermeyi kesmiş, defalarca zil çalmasına rağmen köpeğe yemek verilmemiştir. Belli tekrarlardan sonra köpek zil sesine salya tepkisini kesmiştir.

2)Operant koşullanma:

Bir davranış sonuçları tarafından sürdürülür düşüncesini ifade eden operant öğrenme modeli Skinner tarafından geliştirilmiştir.

Operant modelde pekiştireç kavramı öne çıkar. Pekiştireçler, bir davranışın meydana gelme olasılığını arttıran sonuçlardır. Olumlu ve olumsuz pekiştireç olarak ikiye ayrılırlar. Olumlu pekiştireçler davranışın gerçekleşme olasılığını arttırır, çünkü istenilen davranışın görülmesinin ardından iyi bir şey sunulur. Olumsuz pekiştireçler ise caydırıcı uyaranların kaldırılmasıyla davranışın gerçekleşme olasılığını arttırır.

Hayatta kalma ve üremeyle ilgili oldukları için yiyecek ve cinsellik en temel pekiştireçlerdir. Skinner bunlara birincil pekiştireçler adını vermiştir. Bir kişiyi pekiştiren şey bir başkası için pekiştirici olmayabilir. Ayrıca belirli bir pekiştirecin gücü zaman içinde değişiklik gösterebilir.

Davranışı sürdüren pekiştireç ortadan kaldırıldığında, tepki giderek azalır ve sonunda ortadan kalkar. Bu duruma söndürme denir. Yani davranışı destekleyen unsurlar ortadan kalkarsa davranış söner.

3)Gözlemsel öğrenme:

Sosyal öğrenme kuramı olarak da isimlendirilen, insanların başkalarının davranışlarını gözlemleyerek öğrenebilecekleri fikri Bandura tarafından geliştirilmiştir.

Hem işlevsel hem de işlevsel olmayan davranışlar model yoluyla öğrenilmiş olabilir. Fobi ve kaygı gibi psikolojik rahatsızlıklar bir kişiyi seyrederek kazanılmış olabilir. Bu bir çeşit dolaylı koşullanmadır.

Modellenen davranışın sonuçları, hem modeli hem de gözlemleyenin davranışlarını etkilediği için, model olma kuramı kolaylıkla operant kuram ile örtüşebilir.

Davranışçı terapide kişilik kuramı ve gelişim evreleriyle pek ilgilenmez. Danışanın geçmişine öğrenme geçmişinin yapısını anlamak için bakılır.

Davranışçı ekolde, uyumlu davranış psikolojik sağlıklılık olarak görülür. Kişinin hayatta kalmasını sağlayan, uyumlu davranışlarıdır. Tüm davranışlar öğrenilir. Psikolojik olarak işlevsiz olmak, uyumsuz bir davranıştır ve bu da öğrenilerek kazanılmaktadır. Problem, semptom olarak adlandırılan şeydir. Bir davranışın fonksiyonel olup olmaması, onun belirli bir durumda uyumlu olup olmadığı ile bağlantılıdır.

Davranışçı terapistler kaygı ve korkuyu hatalı koşullanmanın bir sonucu olarak ele alırlar. Tırnak yeme, gece idrarını kaçırma, aşırı cimrilik gibi bir çok psikopatoloji, nevrotik davranışların çoğu, ilaç bağımlılığı, antisosyal kişilik bozukluğu, hatta şizofrenide bile temelde kaygıyı tetikleyen öğrenilmiş alışkanlıklar olduğuna inanılır.

Operant kuramcılar depresyonu, bireyin hareketlerinin çeşitliliğinden veya davranış repertuarından kaynaklanan bir problem olarak görülürler. Pasif davranışların aşırı kullanılması, aktif ve uyumlu davranışları köreltmekte, sonuçta depresyon meydana gelmektedir. Olumsuz benlik algısı gibi kendine dönük yanlış algılamalar, sorumlulukları hakkındaki abartılı düşünceler ve aşırı kendini suçlama gibi çarpıtılmış çevresel algılar depresyonda rol oynamaktadır. Bu çarpıtmalar daha sonra olumlu pekiştireçlerde azalmaya neden olarak depresyon gelişiminde büyük etki ederler. Dünyanın sınırlı olduğu, dünyanın berbat bir yer olduğu, dünyanın değiştirilemez olduğu gibi düşünceleri bunlara örnek gösterebiliriz.

Davranışçı terapide danışanın “ne yaptığına” odaklanılır. Semptomların altında yatan neden ve kişilik özellikleri dikkate alınmaz. Davranışçı terapistler davranışları uygun hale getirmek üzere kullanabilecekleri pekiştirme kaynaklarını araştırırlar.

Davranışçı terapide temel amaç, uyumsuz davranışın azaltılması ya da yok edilmesi ve uyumlu tepkilerin arttırılması ya da öğretilmesidir. Sigarayı bırakma, kilo alma ya da zayıflama ve özgül fobi tedavilerinde davranışçı terapi en etkili psikoterapi yöntemlerindendir.

Davranışçı terapide süreç şöyle işler.

1)Terapist öncelikle danışanın davranışının işlevsel analizini yapar. Hedef davranışı belirler. Problem ve müdahale kısa biçimde danışana anlatılır.

2)Davranışsal modeli öğretmeye yönelik tedavi süreci başlar.

Tedavi sürecinde aşağıdaki terapötik tekniklerin biri veya birkaçı kullanılır.

a)Gevşeme eğitimi: Belirli kas gruplarının sırasıyla kasılması ve gevşetilmesine dayanır.

b)Taşırma: Korkulan ya da kaçınılan bir uyarana uzun süreli maruz kalmayı içerir. Fobi tedavilerinde kullanılır.

c)Maruz bırakma terapisi: Fobiler ve kompulsif davranışlar için kullanılır. Danışan anksiyete uyandıran durumla karşı karşıya getirilir.

d)Sistematik duyarsızlaştırma: Eğer anksiyete ile uyumlu olmayan bir tepki klasik koşullanmış bir uyaranın varlığında ortaya çıkıyorsa, korku uyaranla ilişkisiz olacaktır düşüncesine dayanır. Kasları yoğun şekilde gevşetme sistematik duyarsızlaştırmada sıklıkla kullanılır.

e)Caydırıcı teknikler: Zararlı bazı uyarıcılarla istenmeyen bir duygusal tepkinin eşleşmesi esnasına dayanır.

f)Elinde patlatma tekniği ve paradoksal niyet: En feci sonuçlara götüren düşünce ve duygular üzerinde durulur. Özellikle OKB tedavisinde kullanılır.

g)Biçimlendirme: Yeni bir davranış öğretme sürecidir.

h)Pekiştirme: İstenen bir davranışın ortaya çıkması için olumlu ve olumsuz pekiştireçler kullanılır.

i)Ayırt edici pekiştireç: İstenen bir davranışın pekiştirilmesini ve aynı anda istenmeyen davranışın da söndürülmesini içerir.

j)Söndürme: Bir davranışı sürdüren bir pekiştirecin ortadan kaldırılmasıdır.

k)Ceza: çocuğun poposuna şaplak vurmak gibi uyarıcıya bağlama yoluyla cezalandırma olabileceği gibi çocuğun en sevdiği televizyon programını izlememesi tarzında bağlı uyarıcının geri çekilmesi şeklinde bir ceza da olabilir.

l)Girişkenlik (atılganlık) eğitimi: Kişilerarası durumlarda kaygı yaşayan danışanlar için tercih edilir.

m)Uyaran kontrolü: Yemek arkasından sigara yakmak, yatakta patlamış mısır yemek gibi bir davranışla ilgili ayırt edici bir uyaran mevcut ise onunla mücadele edilir.

n)Örtük koşullanma: Davranışı değiştirmek için imgeleme kullanılır.

o)Model olma: Danışan hedef davranışı yapan bir modeli izler. Ayrıca danışman problem çözerek veya sosyal becerileri göstererek de model olur.

Davranışçı terapi düşünce ve duyguları göz ardı ederek, gözlenebilen davranışlara odaklandığından eleştirilebilir. Danışanın geçmişini inkâr etmek de bir hatadır. Bundan dolayı salt davranış terapisi fobi tedavileri hariç günümüzde pek kullanılmamaktadır. Bilişleri ve diğer içsel olayları da dikkate alan bilişsel-davranışçı terapi bir çok psikolojik sorun ve ruhsal hastalıkta etkin biçimde tercih edilmektedir. Her şeye rağmen problem odaklı hızlı çözümlerde davranışçı terapinin yerini inkâr edemeyiz.

Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Psikiyatrist Emine Filiz Uluhan.