Konversiyon Bozukluğu

Eskiden histeri, histerik nevroz olarak isimlendirilen konversiyon ve disosiyasyon bozuklukları çok eski çağlardan beri bilinmektedir. O zamanlar doğaüstü güçlerin etkisine bağlanan bu bozukluklar ilk kez Hipokrat tarafından hastalık olarak tanımlanmıştır. Yunancada rahim (döl yatağı) anlamına gelen hysteron sözcüğünden gelen histeri, cinsellik ile bağdaştırılmış, bu yüzden uzun yıllar yanlış anlamlar yüklenerek, farklı gözlerle bakılan bir hastalık olarak değerlendirilmiştir. Günümüzde tıp dilinde histeri artık kullanılmamaktadır.

Konversiyon ve disosiyasyon bozuklukları daha çok gelişmemiş, sosyokültürel yönden geride kalmış toplumlarda görülmekte olup, giderek daha seyrek gözlenmektedir. Ülkemizde dua, muska, büyü, üfürük, hoca, yatır ziyareti ile geçen ve geçtiğine inanılan rahatsızlıkların çoğu histerik nevrozdur. Kadınlarda ve gençlerde daha sıktır.

Histerik nevrozlar günümüzde konversiyon bozukluğu, disosiyatif bozukluk ve somatizasyon bozukluğu (Briquet Sendromu) olarak sınıflandırılmaktadır.

Konversiyon bozukluğu yapısal organik bir temele dayanmayan, hareket ve duyu sistemlerinde işlev yitimi ya da işlev azalması ile giden bir hastalıktır. Tipik bir klinik görünümü olmayan hastalık, çok değişik belirtilerle seyredebilir ve zaman içinde aynı hastada farklı farklı belirti verebilir.

Hastanın hareketlerinde bir yapaylık ve abartı izlenimi alınabilir fakat bu kişinin hastalığı bilinçli olarak yarattığı anlamına gelmez. Afoni dediğimiz ses kısılması ve mutizm dediğimiz konuşmama sık görülen belirtilerdendir. Hasta çoğu kez fısıltı halinde konuşur ya da işaretlerle veya yazı ile iletişimi tercih edebilir. Çocuksu konuşma ve kekeleme de seyrek görülen konuşma bozukluklarıdır.

Güzel aldırmazlık olarak adlandırılan özel bir duygulanım mevcuttur. Bacakları tutmayan ve yürüyemeyen bir hasta vurdumduymaz bir tavırla gülümseyerek yürüyemediğini, ayaklarının tutmadığını ifade edebilir. Bu görüldüğü takdirde tanı kolaylaşmakla birlikte, çoğu hastada duygusal oynaklıklar, durgunluk ve depresif bulgular gözlenir. Gülme ve ağlama nöbetleri de seyrek görülen bulgulardandır.

Bu hastalarda bilişsel yetiler, düşünce süreci ve içeriğinde bir bozulma görülmez. Bunaltı verici anıları kolay unutarak bunun yerine somatik belirtileri koyarlar. Bedensel hareket belirtileri olarak yürüyememe, ayakta duramama, kol ve bacaklarda güçsüzlük, felç tablosu, dilinin dönmemesi, ses çıkaramama görülebilir. Felçler tek taraflı veya iki taraflı olabilir. Bunların nörolojik muayenesinde bir bozukluk saptanmaz.

Tüm vücutta ağrı, hiperestezi dediğimiz duyu artması, hipoestezi dediğimiz duyu azalması, duyu yitimi dediğimiz anestezi, duymama, görmeme, koku almama tarzında duyusal belirtiler görülebilir. Bu belirtilere yönelik fizik muayene bulgularında herhangi bir patoloji saptanmaz. Burada hekim, hasta ve hasta yakınları olarak bilinmesi gereken, hiçbir organik ve fizyolojik bozukluk olmamasına rağmen gerçek bir duyu yitimi vardır ve hasta bunu bilinçli olarak yapmamaktadır.

Bunların yanında globus histerikus dediğimiz boğazda düğümlenme hissi, kusma, öksürük, hıçkırık, öğürme, geğirme, hava yutma, yalancı gebelik gibi nörovejetatif belirtiler de sıklıkla gözlenebilir.

Güzel aldırmazlık hali bulunması ve organik patoloji saptanmaması durumunda Konversiyon tanısı kolaydır. Fakat bazı hastalar çok karışık tablolarla gelebilir. Hipnoz çoğu hastada tanı ve tedavide çok yardımcıdır. Depresyon, panik bozukluk, kişilik bozuklukları ve obsesif kompulsif kişiliğin konversiyon ile birlikte bulunması klinik görünümü karıştırabilir.

Disosiyatif bozukluklar da, bilinç, bellek ve algı bozuklukları ile seyreden konversiyon benzeri somatoform bozukluklardır. Bunları şöyle özetleyebiliriz.

Dissosiyatif bayılmalar: Örseleyici, etkileyici bir olay veya bir öfke patlamasını takiben hastalar genelde kendilerini incitmeyecek şekilde kontrollü biçimde bayılırlar. Bu bayılma esnasında uzun süreli epilepsiye benzer kasılmalar gözlenebilir. Bilinç kapalı gibidir, hasta gelen sesleri işittiğini, cevap veremediğini söyler. Epilepside kasılma nöbetleri 1 – 2 dakika sürerken, disosiyatif bayılmalarda 1 – 2 saati bulabilir.

Disosiyatif bellek yitimi: Ağır örseleyici, travmatik dönemlerin kişinin bilincinden hiç yaşanmamış gibi silinmesidir. Burada seçici olarak bilinçdışına bastırma söz konusudur.

Disosiyatif kimlik bozukluğu: Çoğul kişilik bozukluğu olarak bilinir. Kişide yineleyici biçimde iki veya daha fazla kişilik bulunur. Bu kişilik ya da kimlikler birbirini tanımaz, birbirlerinden habersizdirler. Birbirlerinin yaptığı eylemleri hatırlamazlar. Bir kişilik ya da kimlikten diğerine ani kaymalar olur. Son yıllarda birçok filme de konu olan bu durum üzerinde çalışmalar yoğunlaşmıştır. Sally Field’in başrolünü oynadığı “Sybil”, bir Fransız yapımı “Haute Tension-Yüksek Tansiyon” ve John Carpenter’in “Koğuş” isimli filmleri çoğul kişiliği ayrıntılı biçimde ele almıştır. Ülkemizde de Demet Evgar’ın başrolündeki “Beyza’nın Kadınları” filmi dikkat çekicidir.

Özellikle çocukluk döneminde karşılaşılan cinsel travmaların çoğul kişilik bozukluğu oluşumunda önemli rolü olduğu bilinmektedir.

Histerik psikoz: Yalancı psikoz olarak da isimlendirilir. Ani başlayan, bağırıp çağırmak, üstünü başını yırtmak, soyunmak, oraya buraya koşturmak, kendini sağa sola çarpmak gibi çılgınlık belirtileri gözlenir. Dramatik tablonun altında bir yapaylık ve abartma hissedilir. Hasta deliliği oynuyor gibidir. Kadınlarda sıktır. Genelde aile içi bir huzursuzluk, zorlantı durumunda ortaya çıkar. En geç 10 – 15 gün içinde düzelir.

Konversiyon ve disosiyatif bozukluklarda çekingen, hassas, başkalarının isteklerine aşırı duyarlı, içine kapanık, duygu ve düşüncelerini dışarıya vuramayan, çocukluktan itibaren yaşının ve konumunun üzerinde sorumluluk yüklenip, bu sorumluluk altında ezilen bir yapı mevcuttur.

Freud’un histeri üzerinde yaptığı çalışmalar ve hipnoz uygulamaları, psikanalitik kuramın temellerini oluşturmuştur. Histeride çocukluk dönemlerinde başlayan ve süregelen bir iç çatışma söz konusudur. Dışa vurulması ve doyurulması olanaksız bir dürtü, benlikte tehlike yarattığından bilinçdışına itilmekte, üstü örtülmekte fakat çatışma tümden çözülmemektedir. Çatışmanın doğurduğu bunaltıya yeni bir düzenekle yanıt vermek gerekmektedir. Histerik nevrozda bu döndürme (konversiyon) ve çözülme (disosiyasyon) düzeneğidir. Bunlardan önce de bastırma savunma düzeneği devrededir. Çatışma ve onu doğuran dürtüler bastırma ile bilinçdışında tutulmakta, bilinçdışındaki baskı dayanılmaz bir durum aldığında bunlar konversiyon yoluyla felç, duyu kaybı, bayılma gibi bedensel bir işlev bozukluğuna döndürülerek benlik kendini korumaktadır. Bedensel işlev yitiminde, çocukluk dönemlerinde bedenin çeşitli parçalarına yüklenen özel anlamlar önem kazanmaktadır. Saldırma ve öldürme dürtüsünü temsil eden kollar veya cinsel bir anlam kazanabilen görme, bakma olayı, konversiyonda kol ve bacakların tutmaması, görmeme gibi somatik belirtilere neden olabilmektedir. Konversiyonda, herhangi bir organdaki işlev yitimi, hem isteği hem de yasağı temsil eden simgesel bir beden dili, anlamlı bir bozukluktur.

Histerik bir belirti, çatışma sonucu ortaya çıkmakta ve bunaltıyı önlemektedir. Hasta, bir organda işlev yitimi karşılığı çatışma ve bunaltıdan kurtulmuştur. Buna “birincil kazanç” denir. Güzel aldırmazlık bundan kaynaklanmaktadır. Hastanın, hastalığından dolayı gördüğü ilgi, bakım, sorumluluklarının azalması gibi kazanımlar ise “ikincil kazanç” olarak isimlendirilir. Burada bilinmesi gereken, bunların tümü bilinçdışıdır, hasta rol yapmıyordur. Bundan dolayı hastaya kızmaz ve onu suçlamak doğru değildir.

Öğrenme, koşullandırma, iletişim yöntemleri, aile içi rol dağılımı ve rol benimsemelerinin de konversiyonda büyük rolleri vardır.

Konversiyon bozukluğunun tedavisinde değişik sorunlar söz konusudur. Uygun çevresel koşullar sağlandığında çoğu vaka telkin yöntemleriyle, hatta kendiliğinden düzelebilir. Ağır olgular tedavisiz kaldığında ise fonksiyonel işlev bozuklukları, organik bozukluklara dahi dönüşebilir.

Tedavide öncelikle organik bir bozukluk olmadığı saptanmalıdır. Hastanın yaşam koşulları, ruhsal durumu, aile içi ve eşle ilgili sorunlar ve aile içindeki konumu iyi değerlendirilmeli, tedaviye bundan sonra yönelmelidir. Hipnoz, hipnoterapi ve diğer telkin metotları etkili yöntemlerdir. Eş ve aile desteği, çevre koşullarının düzeltilerek birincil ve ikincil kazanç sorununu ortadan kaldırmak tedavinin ana unsurudur. Anksiyete ve depresyona yönelik ilaç tedavileri gerekebilir. Analitik yönelimli, gereğinde destekleyici bireysel psikoterapiler ve aile terapileri kalıcı tedavi için gereklidir. Konversiyon tedavisinde aile içi olumsuzluklar çözülmediği takdirde, hiçbir tedaviden tam bir başarı sağlanamaz

Paylaş Facebook Twitter E-Mail Whatsapp