Cinsel İşlev Bozukluklarında Bilişsel-Davranışçı Terapi
Günümüzde cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde en yaygın yöntem bilişsel-davranışçı terapilerdir. Cinsel işlev bozukluğu, kişinin cinsel ilişkide bulunmasını engelleyen fonksiyon bozukluğu olarak tanımlanır.
Tüm işlevsel fonksiyonlar gibi cinsel fonksiyonlar da, biyofiziksel ve psikososyal etkileşimler sonucu gerçekleşir.
Davranışçı açıdan tanımlanırsa, cinsel davranışlar da diğer davranışlar gibi öğrenilmiş davranışlardır. Cinsel uyaranlara doğru tepkiler vermeyi öğrenen bireyler, normal cinsel fonksiyonlarını yürütebilirler. Yani bu kişilerin psikososyal sistemlerinde cinsellikle ilgili olumsuz etkileşimler yoktur. Cinsel fonksiyon bozukluğu, bireylerin herhangi bir sebeple yanlış tepkiler vermeyi öğrenmelerinden kaynaklanır.
Masters ve Johnson'ın 1970'lerin başındaki tezleri bugünkü modern cinsel terapilerin miladı olmuştur. Masters ve Johnson davranışçı bakış açısıyla, çiftler ve aralarındaki ilişkilere odaklanarak bir sentez yapmıştır. Tedavide cinsel eğitim, eşler arası iletişim eksikliği ve hatalı davranışların değiştirilmesine yönelik ev ödevleri ana konulardır.
Cinsel fonksiyon bozukluğuna yol açan yanlış tepkilerin, ev ödevleriyle düzeltilmesi aşamasında, bireylerde zaman zaman direnç ve olumsuz yaklaşımlar görülebilmektedir. Bilişsel bakış açısına göre bu direncin altında kişinin bilinçaltındaki otomatik olumsuz duygu, düşünce ve imajlar yatar. Cinsellikle ilgili altta yatan olumsuz tutumlar, kişinin yakın veya uzak geçmişindeki yaşantılardan kaynaklanır.
Ailenin ve içinde yaşanılan toplumun cinselliğe bakışı, aşırı muhafazakâr yetiştirilme tarzı, cinsel eğitim eksikliği, cinsellikle ilgili mitler ve abartılı beklentiler, anne-baba arasındaki iletişimsizlik, eşler arası iletişimsizlik, nevrotik kişilik özellikleri, ayrılık anksiyetesi, çocukluktaki travmatik yaşantılar, cinsel istismara maruz kalma, erken ebeveyn kaybı gibi faktörler, cinsel işlev bozukluklarını tetikleyen faktörlerdir.
Bilişsel davranışçı terapilerde amacımız, yanlış öğrenilmiş tepkilerin, yeni ve doğru tepkilerle yer değiştirmesini öğretmektir.
İnsanlar genel olarak cinsel sorunlarını açıklamaktan çekinmektedirler. Terapistin çiftin neler çektiğini hissedebilmesi ve bunu çifte hissettirerek anlayışlı ve destekleyici olabilmesi, terapinin olmazsa olmazıdır. Konu hakkında rahat ve açık bir biçimde konuşabilmek ve ortak bir dil oluşturabilmek ana hedeftir.
Bilişsel-davranışçı cinsel terapilerde dört basamaklı bir yaklaşım söz konusudur.
1) Cinsellikte ''erkek cinsel organının büyüklüğü çok önemlidir, mastürbasyon zararlıdır, kadının orgazm olamaması eşinin suçudur, cinsel ilişkide eşler aynı anda doyuma ulaşmalıdır, kızlık zarının yırtılması çok zor ve kanamalı olur, erkek cinselliğe her zaman hazırdır, farklı pozisyonlarda ilişki kurmak sapıklıktır'' gibi birçok yanlış inanç ve tutumlar cinsel işlev bozukluklarına zemin hazırlamaktadır. Cinsel işlev bozukluğu yaşayan çiftlerin, cinsel bilgi düzeyleri sıklıkla çok düşüktür. Doğru cinsel bilgilendirme ve eğitim ile cinsel bilgi eksikliğinin giderilmesi ve yanlış bilgi ve inançların düzeltilmesi tedavinin ilk basamağıdır.
2) Cinsel işlev bozukluğu olan çiftlerde, sıklıkla hem cinsel hem de cinsellik dışı alanlarda ciddi bir iletişim eksikliği vardır. Çiftlerin birbirlerine ifade etmekte zorlandıkları konular mutlaka konuşulmalıdır. Sevindiği bir şeyi eşine anlatmak, eşinde beğendiği bir yönü eşine ifade etmek, eşinde beğenmediği bir huyu eşine ifade etmek, cinsel içerikli bir yazıyı birlikte okumak, cinsel içerikli bir dergiye birlikte bakmak, cinsel bir fantezisini eşine anlatmak gibi ev ödevleriyle iletişim becerilerinin geliştirilmesi ikinci hedefimizdir.
3) Terapi sürecinde çiftlerin ev ödevlerini yapmayı engelleyen dirençler görülecektir. Bunu yapan bilinçaltındaki otomatik olumsuz düşüncelerdir. Danışanlara altta yatan olumsuz düşünce, yaşantı ve imajların farkındalığını kazandırmak terapinin püf noktasıdır.
4) Son aşamada farkındalığına varılan hatalı davranışların yerine, yeni ve doğru davranışların konması gelir. Bu aşamada vaginismus, erken boşalma, iktidarsızlık (erektil disfonksiyon) gibi farklı cinsel işlev bozukluklarında, ortak veya olguya spesifik farklı yaklaşımlarda bulunulur.
Cinsel birleşme yasağı, genital alan dışı ve genital duyumlara odaklanma egzersizleri, nefes alma ve gevşeme egzersizleri, aşamalı vagen genişletme egzersizleri, aşamalı koitus egzersizleri, mastürbasyon ve birleşme egzersizleri, hayalleme ve rol yapma egzersizleri, dur ve yeniden başla egzersizleri, sıkma egzersizleri gibi teknik ve uygulamalar bireylere öğretilir.
Yaklaşık %70 vakada, bilişsel-davranışçı yaklaşımlarla cinsel işlev bozukluklarında başarılı neticeler alınmaktadır. Başarıda terapist ile kurulan güven ve samimiyet ilişkisi, hangi çifte hangi tekniklerin uygulanacağı seçimi önemli rol oynar.