Çocuklarda Psikoterapi Yaklaşımı
Okul çağı olarak adlandırılan 6–12 yaş arası, ergenlik dönemi kadar çalkantılı olmamakla birlikte yaşamın major değişikliklerinin yaşandığı önemli bir dönemidir. Çocukluğun bu evresi okula giriş ile başlar ve büluğ çağı öncesi ergenliğin eşiğinde biter.
Çocuklarda hakim olan düşünce tarzı somut düşüncedir. İletişimde bu durumu göz önünde tutmak gerekir. Çocukların ruhsal yapıları geliştikçe, iç dünyalarını ve isteklerini genellikle en çok değer verdikleri kişilerden yani ebeveynlerinden gizli tutmaya çalışırlar. Bu sosyalleşmenin temel adımıdır. Artık bireyselleşmeye başlamış, kendi iç dünyaları özelleşiyordur. Bu süreç ergenlik döneminde son şeklini alacaktır. Sosyalleşme sürecinde yanlış hatırlama, bastırma, gerekli şeyleri unutma, var olmayan gerçekler uydurma gibi davranışlar görülebilir. Yine bu dönemde çocuklar ilk kez bedenlerini ve zihinlerini sistematize edebilme yeteneği kazanırlar. Bu gelişme ile yeni problemler de doğar. Çocuk sıkıntılarını kelimeler yerine bedensel hareketlerle gösterme yolunu seçebilir. Birçok çocuk ruhsal sıkıntısını ya da okula gitme, ders çalışma, ödev yapma gibi gerçeklikleri bulantı, halsizlik, baş ve karın ağrıları gibi somatik belirtilerle yansıtma yapabilir. Çocuklar bu dönemde kendilerini diğerleriyle karşılaştırma ve eksik yanlarını görme yeteneğini de kazanırlar. Tüm dikkatleri oyun üzerinde yoğunlaşmıştır ve kendi ihtiyaç ve sorumlulukları ile arkadaş grubu arasında denge kurma çabasındadırlar. Bu dönemde çocuklar halen ebeveynlerini idealize etmekte ve onları gözünde büyütmektedir. Aileler bunu iyi değerlendirebilirse çocukların ruhsal ve kişilik yapılarında sağlam bir temel oluşturabilirler.
Oyun terapisi ve bireysel psikoterapi çocukların ruhsal sorunlarını çözmede özellikle etkili yöntemlerdir. Burada çocuğun aileden bağımsızlaşma çabalarının yanı sıra, ebeveynlerine olan derin bağlılığı ve bağımlılığının sürmesi terapist için aşılması gereken zorlu bir süreçtir. Çünkü terapide aile içi çatışmaları sergilerken ve çocuğun aile yaşadığı hoşnutsuzluğu ortaya çıkarmaya çalışırken çocuk ailesine olan bağlılıktan dolayı ikilemde kalacaktır. Bu ikilemi atlatmakta oyun terapisi en etkili yoldur.
Yeni anlayışları biçimlendirmek amacıyla oyun kullanılır. Oyun sembolik bir yaklaşımdır. Çocuğun yaşamı ve ruhsal durumu ile ilgili birçok metafor ve sembolleri içerir. Bunu anlayıp, yönlendirebildiğimiz takdirde güçlü bir değişim aracı kullanmış oluruz. Terapide fantezi ile gerçeklik arasındaki sınırı iyi bilmeliyiz. Oyun terapisinde zamanı askıya almalı, her şeyi açıklamak yerine sessiz kalmalı, izlemeli ve alıcı olunmalıdır. Bu arada çocuğun ebeveynleri ile etkili bir işbirliği kurulmalıdır.
Orta çocukluk dönemi veya Freud’un gizillik evresi olarak adlandırdığı 6–7 yaşlarından ergenliğe geçişe kadar olan dönemde çocuklar ailelerinin dışında arkadaşlar ve sosyal ilişkiler geliştirirken gittikçe artan şekilde özerkleşirler. Çocuklar bu dönemin gelişimsel aşamalarını başarılı şekilde geçemezlerse özsaygı eksikliği başta olmak üzere psikolojik sorunlar yaşayabilirler ve ergenlik dönemleri daha zorlu geçer.
Olgunlaşmayı genel anlamda fiziksel, bilişsel ve motor yeteneklerin birbirini tamamlayıcı şekilde gelişmesi olarak tarif edebiliriz. Dikkat ve hafıza bilişsel gelişmenin iki temel unsudur.6 yaşındaki bir çocuk sadece 10–15 dakika oturup, konsantre olabilirken, 12 yaşındaki bir çocuk 45 dakika kadar bir konuya odaklanabilmelidir. Bu kapasite gelişimi etkin bir öğrenme için gereklidir. Özellikle erkek çocuklarda dikkatini odaklayamama daha sık gözlenir. Bu dönemde hafıza kapasitesi de önemli artış gösterir. Bunun yanında çocuk diğer ilişkisiz aktivitelerindeki deneyimlerini yeni bir konuda uygulama başarısını sağlar.
6 yaşındaki bir çocuk günde 3–4 saat evden ayrı kalmayı, öğretmenlerinden ders almayı, ders sırasında konuşmadan öğretmeni dinleme, söz isteyerek tahtaya kalkma gibi sınırlamaları tolere etmeyi ve bir grubun üyesi olmayı başarabilmelidir. Kendine saygı, başkalarına saygı ve hareketlerinin sorumluluğunu alma yetisi kazanılmalıdır.
Öğrenme konusunda çocukların mizaç stillerinin farklılığına dikkat edilmelidir. Dürtüsel (impulsive) çocuk düşünmeden ve genellikle de yanlış cevap vermeye meyilli iken, reflektif yani düşünerek davranan çocuk, yavaş ve daha özenli cevap verir.
Aileleri tarafından, okul performanslarıyla aktif bir şekilde ilgilenilen çocuklar okulda daha başarılı olurken, çocuklarının okul aktivitelerine aldırış etmeyen aileler, çocuğun ilgisizlik ve yetersizlik hislerini destekleyeceklerdir. Akran grupları da okul çağı çocuklarının akademik başarılarını pozitif veya negatif yönde etkileyebilmektedir. Övgüye ve ödüllendirmeye yönelik bir eğitim yaklaşımı her zaman cezaya dayalı bir sistemden daha başarılı olmaktadır.
Orta çocukluk çağında, çocuğun akranları ve ebeveynleri ile ilişkilerinin niteliği benlik kavramının gelişimini etkileyebilir. Doğru, yanlış ve adalet kavramları, öz saygı ve sosyal yeterlilik duygularının kazanımı bu ilişkilerin sağlıklı yürümesine bağlıdır.
Okul çağı çocukları, birlikte oynamaya giderek artan bir ilgi gösterirler ve arkadaşlık paylaşılan deneyimlere dayalı olarak gelişir. İlk zamanlarda kızlar ve erkekler hemcinsleriyle oynamayı tercih ederken, kızlar daha işbirlikçi ve empatik oyunları, erkekler ise daha saldırgan ve yarışmacı oyunları oynarlar. Yetişkinler tarafından organize edilen basketbol, futbol gibi oyunlar takım çalışması ve sportmenlik kazandırır. Burada ne olursa olsun kazanma hırsı mutlaka törpülenmelidir.
Okul öncesi ve erken çocukluk döneminde, cezalandırmadan kaçınma isteği çocuğun davranışlarını yönlendirirken, orta çocukluk yani okul çağında sosyal onay alma isteği ön plana çıkar. Çocuk için bu dönemin temel hedefi, sosyal yeterlilik ve sosyal kabul hislerini geliştirmektir. Tatmin edici akran ilişkileri geliştiremeyen çocukların ileri dönemlerde uyumsuzluk ve problem yaşama riski artmaktadır.
Ebeveynlerin okul çağı çocuklarıyla geçirdikleri zaman azalmakta fakat çocuklarından beklentileri ve istekleri artmaktadır. Burada ailenin kurallı ve standartları uygulamaya meyilli fakat aynı zamanda bağımsızlık ve bireyselliği cesaretlendirici yaklaşımı, açık iletişim ve sözel alışverişe değer veren yaklaşımı özsaygılı, sorumlu, bağımsız, olgun ve sosyal yeterlilik sahibi çocukların yetişmesini kolaylaştırır.
Öz saygı, okul çağı yıllarında, akademik ve sosyal görevlerdeki başarının derecesine bağlı olarak yavaş yavaş gelişecektir. Yüksek öz saygı sahibi çocuklar daha sonraki yaşamlarında ruhsal tatmini yaşarken, düşük öz saygı depresyon, kaygı, okul başarısında düşme ve sosyal ilişkilerde sorunlara neden olabilir.
Öz saygı geliştirmede en önemli faktörlerden biri, çocuğun ebeveynleriyle olan ilişkisidir. Çocuğa karşı açık ve tutarlı bir yaklaşım, gerçekçi beklenti, ihtiyaçlarına karşı sorumlu tutum ve sürekli bir duygusal destek verilmesi öz saygı gelişimini destekleyen ana unsurlardır.
Okul çağı çocuğuna terapötik destek ebeveyn ve çocukla yapılacak görüşmeler sonucu şekillenir. Ebeveyn görüşmesinin temel amacı ailenin rahatlamasını ve çocuk için ebeveyn desteğini sağlamaktır. Sorunlu çocuğu olan ebeveynler bu problemi kendi başlarına çözemediklerinden dolayı çoğu kez başarısızlık hisleri taşırlar ve öfke, hüsran, kaygı içindedirler. Ebeveynler çocukla ilgili kusurlarda çoğu kez birbirlerini suçlarlar. Terapide bu sorunlar ele alınır.
Çocukla yapılan görüşme çocuğa problemlerinin önemli olduğunu ve ciddiye alındığını ifade etmek yönünden önemlidir.
Okul çocukları ile çalışmada, çocuğu rahatlatıcı birçok teknik kullanılmakla birlikte, oyun terapileri en bilindik ve etkili yöntemdir. Bu yaş grubunda çocuklar sıkıntılarını dile getirmekte zorlanırlar. Duyguları ve aile dinamikleri hakkında bilgiye oyun konsepti içinde ulaşmak çok daha kolaydır. Oyun terapisi tanı amaçlı değerli bilgiler verir. Terapist çocuğun oyununun niteliğine ve spontanlığına dikkat etmelidir. Çocuğun oyun tepkileri kadar terapistle kurduğu ilişki de önemlidir. Oyun terapi oturumu sırasında çocuktaki endişe kaynakları, önemli çatışmalar ile çocuğun bilişsel ve sosyal gelişim düzeyi hakkında bilgi sahibi olunur.
Tedavide ailenin de rolü büyüktür. Tek tek bireylere bakmak yerine ailenin bütün olarak işleyişi önemlidir. Genellikle ailedeki evlilik problemleri ve diğer sorunlar, problemli çocuk sorunun altına gizlenmiştir. Evlilik ve aile problemi çözüldüğünde çocuğun sorunlarının da düzelmesi kuvvetle muhtemeldir.
Oyun terapilerini geliştiren ilk klinisyenlerden biri çocuk psikanalizinin kurucularından olan Melanie Klein’dir. Klein, çalışmalarında oyunu gözlemleyerek çocuğun bilinçsiz fantezilerini ve çatışmalarını ortaya koymuştur. Oyun terapisinin temeli, oyunda ortaya çıkan materyali kelimelere dökmek ve bu yolla çocuğun duygularını kabul etmesine yardım etmektir. Oyunda görülen kesintiler genellikle çocuktaki kaygıya işaret eder ve terapinin amacı kaygının altında yatan sebepleri açığa çıkarmaktır. Aslında birçok vakada ebeveynlerin patolojilerini çocuklarına transfer ettiklerini görmekteyiz. Bu sebeple çocuk terapilerini çoğu kez aile terapisi şeklinde yürütmek gerekir.
Tedavi önerilerine ve yeni bilgileri öğrenmeye son derece açık olan 6–12 yaş grubu çocuklar terapiden çok iyi neticeler alır. Okul çağı çocuklarınızın psikolojik sorunlarının çözümünde Antalya psikiyatri olarak oyun terapileri ve aile terapileri ile yanınızdayız.