Çocuk Yetiştirme Tutumları
Her ailenin, her kültürün, her milletin kendine özel çocuk yetiştirme tarzı vardır. Amerika gibi kapitalist toplumlarda bağımsız, rekabet ve yarışmayı ödüllendirici, bireyselliği özendirici bir tutum hakimken, Japonya gibi geleneksel yapısını koruyan toplumlarda daha pasif, bulunduğu grubun çıkarlarını ön planda tutan, ben yerine biz olgusunun hakim olduğu eğitim tarzı revaçtadır. Aynı toplumdaki sosyoekonomik farklılıklar da çocuk yetiştirme tutumlarını değiştirebilmektedir.
Birçok toplumda ailenin sosyoekonomik durumu yükseldikçe, anne babanın daha esnek, daha açık ve eşitlikçi bir tutum aldığı gözlenmektedir. Alt sosyoekonomik gruplarda ebeveyn-çocuk ilişkisi katı ve otoriteye dayalı olmakta, çocuk anne-babanın otoritesi ve kızgınlığından korkmaktadır. Bu ailelerde çocuğu cezalandırma şiddeti artmakta, övgü ve takdir etme nadiren gösterilmektedir. Ailenin sosyoekonomik düzeyi yükseldikçe çocuk ve ergen aileye daha çok güven duymaktadır.
Aile yapıları, aile üyelerinin birbirleriyle olan ilişki ve iletişimini doğrudan etkileyen bir faktördür. Bu ilişki çocuğun aile içindeki pozisyonunda rol oynamaktadır. Tüm toplumlarda anne tutumunun çocuk üzerindeki etkisi daha fazladır. Burada anneliğin kendine özel içgüdüsel yapısı ve babaya göre çocukla daha fazla zaman geçirmenin rolü söz konusudur. Annenin çocukla olan etkileşimi, çocuğun fiziksel, duygusal, sosyal, zihinsel gelişimi ve kişiliğinin oluşumunda temel unsurdur.
Aile yapıları ve çocuk yetiştirme tutumlarında bazı genellemeler yapabilsek te, her anne babanın kendine has özellikleri olduğunu ve anne baba sayısı kadar çocuk yetiştirme tarzı olabileceğini de unutmamalıyız.
Eşitlikçi ve demokratik aile tutumu:
*Bu aileler için çocuk ayrı, kendine has bir kişidir. Her kişi değer görmeye layıktır. Bu amaçla bağımsız kişiliği desteklenir.
*Çocuğa bir insan olarak saygı gösterilir. Gelişim basamakları bilinir, bu basamaklar izlenir ve ona uygun davranılır.
*Çocuğun özgür şekilde gelişmesine, kendini gerçekleştirmesine izin verilir. Yeteneklerini açığa çıkarması, eldeki tüm olanaklarla desteklenir.
*Aile barınma, beslenme, korunma gibi ihtiyaçları karşılamakla görevinin bitmediğinin bilincindedir. Çocuğun asıl gereksinimi olan sevgi, karşılıksız olarak verilir. Sevgi hiçbir zaman bir yaptırım aracı olarak kullanılmaz. Çocuk her koşulda ebeveynlerinin sevgi ve desteğinden mahrum kalmayacağını bilir.
*Çocuk fikirlerini açıkça ifade etme yönünde desteklenir ve cesaretlendirilir.
*Anne-baba ile çocuk arasında katı kurallar değil, esnek ve tutarlı bir yaklaşıma dayalı, birçok şeyin beraberce paylaşılabildiği bir ilişki söz konusudur.
*Çocuk sorumluluk almaya özendirilir. Başarısı ödüllendirilerek, başarının zevkini alması sağlanır.
*Bedensel ve amacını aşan ceza hiçbir zaman uygulanmaz. İstenmeyen davranışın önlenmesi, kanıt göstererek inandırma veya sevdiği, istediği bir şeyden mahrum bırakma gibi disiplin yöntemleriyle sağlanır.
*Disiplin sağlamada sevgiden yoksun bırakma kesinlikle kullanılmaz. Aile hoşgörü ve sevgi göstermenin temel anne-babalık görevi olduğunu bilir.
*Bu ailelerde yetişen çocuklar sosyal, özgüvenli, girişimci, sorumluluk alabilen, kendine ve diğer insanlara saygı duyan, fikirlerini rahatça ifade edebilen, yaratıcı fikirler üretmeye istekli bireyler olur.
Aşırı koruyucu ve müdahaleci ebeveyn tutumu:
*Çocuklara himayeye muhtaçlarmış gibi davranılır. Onlara kendi kararlarını alabilmeleri için fırsat verilmez.
*Çocuk adına kararlar ebeveynler tarafından alınır ve bu anne-baba hakkı olarak savunulur.
*Çocukları için her türlü fedakârlığı yaptığına inanan, onun yerine her şeyi düşünen aile, aynı zamanda bu yaklaşımından dolayı çocuğun minnet ve şükran duymasını ister.
*Bu ailelerde yetişen çocuklar girişimcilik ve bağımsız davranma becerileri kazanamazlar. Sosyal ilişkilerde pasif ve kas becerileri zayıftır. Çocukluktan ergenliğe geçişte büyük sıkıntı yaşarlar.
*Aşırı koruyucu ve müdahaleci yaklaşımlar çocuklarda esnek düşünme yeteneğini engeller.
*Büyüyen çocuğa, başkalarına karşı nasıl davranacağı, neleri nasıl yapması gerektiği birebir dikte ettirilir. Anne-babanın tek hedefi çocuğun çalışkan, söz dinleyen, başarılı ve ebeveynlerine bağlı olmasıdır.
*Aşırı koruma ve müdahale çocuğun özgüvenini zayıflatır, sorumluluktan kaçan, çekingen, kendi yapmaları gereken işleri başkalarından bekleyen, silik kişilikler gelişir.
*Aile özellikle ergenlik döneminde genci eve bağlamak için dış dünyanın tehlikelerini abartılı biçimde işler. Çocuğa suçluluk yaratacak telkinler verir. Bu tutum gencin birey olabilmesini engelleyecektir.
*Aşırı koruyucu ve müdahaleci anne-babaların temelinde, kendi duygusal yoksunluklarını çocuklar ile gidermek ihtiyacı vardır. Çocuklarını kendilerinin bir uzantısı gibi görürler. Aile gözünde çocuğun birinci görevi, anne-babaya bağlı ve bağımlı olmaktır.
*Bu yaklaşım, şehirde yaşayan, eğitimli, çalışan anne-babadan oluşan tipik Türk ailesinde “çocuk merkezli yetiştirme”ye dönmüştür. Çocuğa az sorumluluk verilmekte, çoğu kez bakımı anneanne veya babaanne üstlenmekte, modernlik adı altında çocuk hiç sınırlanmadan benmerkezci bir toplum yaratılmakta, çocuğun bir dediği iki edilmemektedir.
Aşırı otoriter ve baskıcı ebeveyn tutumu:
*Anne babaya itaat esastır. Anne babanın sözleri kayıtsız şartsız doğru kabul edilmelidir.
*Çocuklar dışlanma ve cezalandırılma korkusu altında boyun eğmeye zorlanırlar. Duygu ve düşünceleri bastırılan çocuk öfke ve kızgınlığını açıkça ifade edemez. Bu baskı pasif saldırganlığı doğurur.
*Böyle ailelerde iletişim tek yönlü ve emredici tarzdadır.
*Pasif saldırgan çocuk içindeki korku ve kızgınlık duygularını, kendinden küçük ve zayıflara yönelterek, onları ezmeye kalkabilir.
*Fiziksel cezaya uğrayan çocuk, bir hata yaptım, karşılığında cezamı çekerek ödeştim, aynı hareketi tekrar yapabilirim gibi bir düşünce tarzı geliştirebilir.
*Aşırı otoriter ve baskıcı ailelerde yetişen çocuklar çoğu kez otoriteye karşı çekingen, kolay boyun eğen, korkak, kendinden isteneni harfiyen yerine getiren kişilikler geliştirirler. Kendilerinden güçsüzlere ise genellikle acımasızdırlar. Otorite baskısı kalktığı anda ise kural tanımaz, isyankâr bir kişiliğe dönerler.
*Bu çocukların merak dürtüleri ve doğal hareketlilikleri aileleri tarafından bastırılmıştır.
*Böyle ailelerde yetişen çocuklar ileride olay ve olguları ya siyah, ya da beyaz gibi iki kutbun birinde görürler. Değerlendirmelerinde hiçbir esneklik bulunmaz, ara değerleri ve farklılıkları göremezler. Duygusal açıdan katı bir erişkin olurlar.
Çocuğunuzun psikolojik sorunlarında, çocuğun psikiyatrik rahatsızlıklarında her türlü psikiyatrik ve psikolojik desteği Antalya psikiyatri ve psikoterapi merkezimizden alabilirsiniz. Antalya psikiyatri ve psikoterapi merkezimiz çocuk psikolojisi, çocuk psikiyatrisi, çocuk ve ergen psikolojik danışmanlığı, aile terapisi, ebeveyn eğitimleri, masal ve oyun terapileriyle hizmetinizdedir.