İnsanın Ruhsal Gelişim Evreleri
İnsanın ruhsal gelişim evreleri birbirinden net çizgilerle ayrılamayan dinamik bir süreçtir. Bu sınıflandırma psikoloji dünyasında genellikle hazzın yönelimine göre yapılmaktadır.
İnsan gelişiminde haz sırasıyla önce ağza, sonra dışkılama fonksiyonlarına yönelmekte, cinsel kimlik, sosyal rol ve kimliğin onaylanması aşamalarını kat etmektedir.
1-ORAL DÖNEM: Yeni doğan bebeğin gözlenen ilk davranışı emme reaksiyonudur. Önce açlıkla başlayan, daha sonra ilgi ve sevgi arayışı ve bir nesne ile kaynaşma ihtiyacına dayanan temel dürtüsel ihtiyaçlar ağız, emme yani meme ile buluşarak gerçekleşmektedir. Bebek memeye ulaşıp, emme eylemiyle rahatlamakta, dürtüleri deşarj olmaktadır. Bebek kendini ağız, dünyayı ise memeden ibaret olarak görür ve tanımlar.
Oral dönem dediğimiz bu dönem ortalama ilk 12 ayı kapsar.
Egonun ilk oluşumu ve ilk ilkel savunma mekanizmaları bu dönemde gerçekleşir. Bu dönemde bebek bakıma muhtaç, çaresiz görünmekle birlikte dünyayı keşfetmeye ve anlamaya yönelik bir potansiyeli mevcuttur. Bu konudaki rehber annedir. Dünyayı algılamanın birinci adımı olan içe alma (introjeksiyon) olayı memeyi emerek, ağız yoluyla başlar. Anne veya bakıcının bebekle karşılıklı beslenme ve bakım ihtiyacının karşılanması döngüsünde bebek alma ve vermeyi öğrenir.
Hayatta öğrenilen ilk eylem alma ve vermedir. Ruhsal oluşumun ilk ve en önemli yapıtaşı budur.
Altıncı aydan itibaren bebek anneden ayrışma egzersizleriyle bağımsız birey olma yönünde ilk adımlarını atar. Anne kucağında bebeğin başını geri atmaları, yerde sürünerek anneden bir miktar uzaklaşması, hep bu bireyselleşme çabalarıdır.
Bu dönemde bebeğini seven, kollayan, şefkat duygularını ona hissettiren, bebeğin bağımsızlık çabalarını destekleyen bir anne ideal bir annedir. Aşırı sevgi ve aşırı koruyuculuk kadar aşırı ilgisizlikte çocuğun ruhsal gelişimini engeller.
Bu evrede bebek, annenin şahsında dünyayı birbirinden iyi ve kötü olarak tamamen farklı iki kutup olarak algılamakta, bunların bütünlük içinde aynı varlık olduğunu değerlendirememektedir. Bu bölme, ayırma dediğimiz olgudur. Anne yani bakıcı hangi dünya olarak bebeğe ulaşırsa bebeğin iç dünyasında o kendilik aktive olur. İyi kendilik oluştuğunda çocuk mutlu ve huzurlu olacaktır.
Bir başka açıdan bakarsak, ilk bir yaşında annenin yaklaşımına göre bir temel güven duygusu oluşmaktadır. Burada kast edilen özgüven duygusu değil, anne vasıtasıyla bebeğin dünya gerçekliğini kavramasıdır. Yani sıcak yakacak, soğuk üşütecek, açlık huzursuzluk verecek, doygunluk rahatlatacak, renk renk olarak, cisim cisim olarak kalacak gibi fiziksel yasaların geçerliliğinin kabullenilmesidir. Aynı zamanda tüm bu gerçeklikler dünya döndükçe var olacaktır.
Annenin ilk 1 yaştaki kaybı, ölümü veya bebekle olan ilgisini kesmesi, bebekte bu süreklilik döngüsünün her an kesilebileceği, elindekileri her an kaybedebileceği duygusunu yani temel güvensizlik duygusunu geliştirecektir.
2-ANAL DÖNEM: Anal evreyi, kimliğin ve kişiliğin şekillendiği dönem olarak tarifleyebiliriz. Yürümeyle birlikte çocuk anneden ayrışmakta, dış dünyayı keşfe yönelerek ayrı bir birey olmak konusunda ilk adımlarını atmaktadır. Zihinsel olarak da dikkat, odaklanma, nesneler arasında bağlantı kurma, düşünebilme ve kısmen akıl yürütme becerilerini kazanmaktadır.
Hayat ve bireyselleşme yolunda ilk adımlarını atan bebek nesnelerle ilişkilerinde büyük bir ikilem ve kaos yaşayacaktır. Örneğin odadaki sehpayla ilişkisini ele alırsak; sehpaya yakın mı uzak mı duracak, üstüne mi çıkacak, altına mı girecek, kafasıyla mı, eliyle mi, ağzıyla mı dokunacak, emecek mi, yalayacak mı, üzerindeki örtüyü veya cam materyali çekmeli mi, vurmalı mı, bu nesneyi sevmeli mi, korkmalı mı yoksa nötr mü kalmalı? gibi binlerce kombinasyon ve kaotik ortam çocuğun önünde durmaktadır.
Bebeğin buradaki temel yaklaşımı, annenin nesneyle ilişkilerini gözlemleyerek bir modelleme çıkarmaktır. Fakat, aile bireylerinin nesneye yaklaşımları farklı ise bebek yine kaos yaşayacaktır. Veya annenin nesne ilişkilerinde tutarsızlık varsa, örneğin ne zaman seveceğini, ne zaman kızacağını değerlendiremiyorsa, bebek yine bir krize düşecek ve borderline bir yapı geliştirecektir.
Bu gelişim neticesinde çocuk yapma, yapmama ve nesneyse ne tür bir ilişkiye gireceğinin tercihini yapmakta, eylemlerinin zaman zaman gururunu yaşarken, zaman zamansa eylemini gerçekleştirememenin üzüntü ve sıkıntısını yaşayacaktır. Yaşadığı her gurur, rahatlama veya sıkıntı, üzüntü hisleri ruhunun derinliklerinde izler bırakacaktır.
Bu noktada bebek kişiliğini kazanmış bir insan yapısına geçmekte, kendi kararlarını kendi veren, geleceğini tayin edebilen ve hayatının sorumluluğunu alabilen bir birey olmaktadır.
Annenin bebeğin bağımsızlığını destekleyip, uzaktan koruyup kollayacağı yaklaşım bu gelişimi olumlu yöne götüren yegâne destektir.
Çocuğun bu bağımsızlık yürüyüşünde anne veya ebeveynler çocuğa doğal olarak bazı sınırlar ve kısıtlamalar getirmektedirler ve getirmeleri de gerekmektedir. Böylelikle zaman zaman dürtüleri hedefine ulaşmayan bebek acizlik, öfke, kızgınlık, yetersizlik hissetmektedir. Ebeveynlerinin iktidarının gücünün farkındadır.
Bu pervasızca bağımsızlaşma ve ebeveynleri tarafından engellenme, dizayn edilme durumu, tuvalet eğitimi dönemine kadar devam eder. İlk defa anne bebeğin üzerinde tamamen bir otorite figüründen farklı olarak sevecen bir dille ve alttan alarak ondan bir şey istemektedir. Anne de, bebek karşısında muhtaç bir duruma gelmiştir. Çocuk ciddi olarak muhatap alındığını fark eder. Annenin taleplerine karşı koyduğu oranda bireysel varoluşunun hazzını yaşayacaktır. İşin güzel tarafı, bebeğin içindeki çiş ve kakayı bebek istemeden anne alamamaktadır. Güç ve iktidarın hazzı çocuğa geçmiştir. Çişini ve kakasını tutarak veya bırakarak, yaratıcı gücünü hissetmenin zevkini yaşamaktadır.
Bu nedenle artık oral tatmin yerini, anal bölgeye ve anal tatmine bırakır. Bebek burada bırakma ve tutma eylemlerini tatmine kaydırır. Bebek burada bırakma ve tutma eylemlerini yapabilme gücünün ve anneyi kendisine mahkûm edebilmenin hazzını yaşamaktadır.
Tuvalet alışkanlığının yanı sıra, yeme ve uyku düzeni konusunda annenin veya ebeveynlerin çocuğa yaklaşımı çocuğun kişiliğinin belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır.
Özetlersek bu evre özerkliğin sağlandığı ya da kaybedildiği dönemdir. İnsan ya bireyselleşecek ya da kuralların karşısında köle olacaktır. Bebekle ebeveynleri arasındaki ilişkiye göre bir ucunda istediği zaman istediği yere kakasını, çişini yapan narsistik kişilik, bir ucunda kakasını nerede, nasıl, ne şekilde, ne kadar yapacağına kadar kuralcı obsesif kompulsif özellikler kazanabilmektedir. Arada da paranoid, şizoid, antisosyal, histirionik, bağımlı gibi farklı kişilikler yelpazede yerini almaktadır.
Ebeveynleri tarafından birey olma özlemleri desteklenip, realitenin acı gerçekleri de uygun bir dille gösterilebilen çocuklar özgür, özerk ve bağımsız bir kimlik oluşturabilmektedir.
3-ÖDİPAL DÖNEM: Fallik dönem veya cinsel kimlik evresi de denilen ödipal dönem 2,5-3 yaşlarında başlar. Bu dönemde çocuk cinsel kimliğin farkındalığına erişmiştir. Erkek çocuk babaya, kız çocuk anneye benzediğini fark ederek cinsel kimlik arayışına girecektir. Çocuk bir birey olmanın ötesinde kız veya erkek olarak bir sosyal rol almak durumundadır.
Kadın ve erkekliğin fark edilmesinden başlayarak, kadın-erkek rollerinin içselleştirilmesi, benimsenen rol gereği hemcinslerini yok etme pahasına karşı cinse ulaşma çabaları ve değer yargıları ile anne-baba figürlerinin etkileriyle süperegonun olaya müdahilliği kademe kademe gelişecektir.
Erkek ve kız çocuk için ödipal dönem farklılıklar gösterir.
a- Erkeğin ödipal dönemi: Cinsel kimliğinin farkındalığının bilincine varan erkek çocuk babayla özdeşim yaparak cinsel kimliğini içselleştirirken, toplumdaki erkek rolünü de oynamaya soyunur. Partner arayışına giren erkek çocuk için en uygun ve yakınındaki aday annedir. Anneye sahip olmak istemekle birlikte, onun babaya ait olduğunun ve toplumsal engellerin bulunduğunun farkındadır.
Zihinsel olarak babayı öldüren çocuk, onun yaşamsal olarak varlığını ve yok olmamasını net olarak anlamlandıramaz. Zihinsel olarak yok edilemeyen babanın reel olarak alt edilme yolu onun kadar güçlü olmaktır. Özdeşim ve içe alım yoluyla babayı içselleştiren ve taklit eden çocuk onun kadar güçlü ve saygın olduğuna inanır. Babayı taklit ve onunla rekabet ederken annenin babayı terk edip, kendini tercih etmemesini bir türlü anlayamaz.
Ölüm ve canlılığın, sevgi ve öfkenin, hayal ve beklentiler ile gerçeklerin birbirine karıştığı bu dönemde baba çocuğa sağlıklı bir model olabilir, çocuk babayla özdeşim yaparsa, sürecin sonunda annesinden vazgeçmeyi kabul eder. Partner arayışını başka yönlere ve kişilere kaydırır. Sağlıklı gelişim bunu gerektirir. Çocuk için baba, cinsel kimliğinin ötesinde güç ve iktidarı temsil edip hem korkulan, hem hayranlık duyulan, hem de onun gibi olmaya can atılan bir odaktır. Anne ise hazzın, doyumun, sevginin, ilginin yegâne temel nesnesidir.
Erkek çocuk otoriteyi, baba engelini aşarak sevgi ve haz kaynağı anneye ulaşmak durumundadır.
Bu kutuplaşma içinde bocalayan çocuk hem anne, hem babadan engelleyici, cezalandırıcı, yasaklayıcı, çatışma yaratan tutum ve davranışlarla karşılaşırsa her türlü fobik bozukluklar, cinsel kimlik bozuklukları, anksiyete bozuklukları, cinsel fonksiyon ve yeme bozuklukları, obsesif takıntılar gibi birçok psikopatolojik tablo geliştirebilir.
Çocuğun zihninde babayı öldürmesi, fakat babanın her defasında canlı olarak çocuğun karşısında olması, çocukta cezalandırılma korkusu yaşatır. Kızların penisinin olmadığını fark eden çocuk babanın pipisini keseceği korkusunu yaşar. Bu korku bazen örümcek, köpek, karanlık gibi farklı bir objeye transfer edilebilir.
Erkek çocuğun bu dönemi başarıyla atlatması, çocuğun sanal dünyasında kendini baba gibi hissetmesini sağlayacak bir rol model olabilmeye bağlıdır.
Baba ile özdeşim sağlayamayan erkek çocuk erişkin yaşamında bitmek tükenmek bilmeyen çatışmalar yaşar. Bunun sebebi her türlü güç ve otoritenin, 4 yaşındaki babasının yerini almış olmasıdır.
b- Kız çocuğunun ödipal dönemi: Cinsel kimliğinin farkına varıp, annenin de kendi cinsiyetinden olduğu bilincine varan kız çocuğu için bu dönem elektra kompleksi olarak isimlendirilir.
Bu teoriye göre kız çocuğu güç ve otoriteyi temsil eden baba figürü doğrultusunda penis sahibi olmayı arzu etmekte, penis sahibi olanlara karşı haset ve düşmanlık beslemektedir.
Kadın rolünü benimseyen kız çocuğu gelin ve kocanın eşi rolünü oynamak durumundadır. Eş olarak da en yakın aday babadır. Bu ise hem toplum kuralları gereği yasaktır, hem de anne babaya ulaşmaya bir engeldir. Babaya eşlik eden anne bu ilişkiden dışlanmalı ve babayla mutlu bir partner olunmalıdır.
İlk sevgi ve haz objesi olan, oral ve anal dönemlerin primer odağı anne odağının ortadan kaldırılması babaya göre çok daha zordur. Yani kızlar, erkek çocuklara göre daha şiddetli ve acımasız bir çelişki yaşarlar. Babaya ulaşmak için anneyi yok etmesi gereken çocuk, bunu başardığı taktirde kendi temellerini de yok etmiş olacaktır. Bu da çocuk üzerinde şiddetli bir anksiyete yaratır. Burada da sağlıklı gelişim anne ile özdeşim yaparak, sağlıklı alternatifler yaratıp babadan vazgeçme ile olacaktır.
Anne ile mücadelesindeki düşmanlık duyguları, suçluluk hisleri yaratarak ergenlik ve erişkin döneminde panik atak, psikosomatik bozukluklar, hipokondriak şikâyetler gibi psikiyatrik bozukluklara sebep olabilmektedir.
Ödipal dönemde çocuğun araştıran, sorgulayan, cinsellikle, tanrı, ölüm, ahiretle ilgili soruları savsaklamadan, utanıp çekinmeden, üstü örtülmeden uygun bir dille basitçe cevaplanmalıdır. Bu sorularda cevap yerine çocuğu suçlayıp, azarlayıp, ayıp, günah gibi kavramları öne çıkarmak, çocukta suçluluk duygusunu pekiştirerek içine kapanık, küskün, aciz, girişimcilikten yoksun karakter yapısını oluştururken, bazen tersine saldırganlık dürtülerini tetikleyebilir.
4-EĞİTİM-ÖĞRETİM (OKUL) DÖNEMİ: Bu evrede haz cinsel objeden ziyade farklı objelere yönelmiş olup, latent dönem olarak da isimlendirilir. 5-6 yaş civarındaki çocuk artık yeni bir döneme girmiştir.
Oral, anal ve fallik dönemin olumlu ya da olumsuz izleri iyi bir eğitim öğretimle revize olabilmektedir. Önceki ruhsal gelişim aşamalarını sağlıklı olarak tamamlamış bir çocuk, bu evreye pozitif duygularla girerek bir adım önde olurken, sağlıksız aşamalar geçirmiş bir çocuğun negatif mirası, iyi bir öğretmen elinde pozitife dönebilmektedir.
Şimdiye kadar kendi evinin ve ebeveynlerinin sıcak ve güvenli ortamından ayrılmayan, herkes tarafından ilgi ve alaka odağı alan minik yavru artık anne, babasının koruyucu kalkanı olmadan dış dünyada yalnız başınadır. Dış dünyada kimse ona anne babası gibi davranmayacaktır. Dış dünya onu kendi bilgisi, becerisi, yakınlığı oranında içine alıp, kabullenecek ve ona göre bir değer verecektir. Çocuk bunu kabullenmek durumunda olup, öğretmeninin, arkadaşlarının, sınıfının gerçekliğini, otoritesini, pozisyonunu, hiyerarşiyi değerlendirmek durumundadır.
Özetle; ergenliğe kadar olan okul sürecinde çocuk birçok rol denemesi yapacaktır. Zeki ve çalışkan olmak, resim, müzik gibi sanatsal faaliyetler, temizlik, usluluk gibi davranış örüntüleri hep bir kimlik arayışının ifadeleridir. Yine, ilk platonik aşk denemeleri de bu dönemde olmaktadır.
5-ERGENLİK DÖNEMİ: Freud ruhsal gelişimde ilk üç dönem olan oral, anal ve ödipal döneme büyük önem verirken dinamik kuramın modern takipçileri ergenlik döneminin daha hayati olduğunu, ilk dönemlerdeki hatalı gelişimin ergenlikte düzeltilebileceğini öne sürerler.
Ergenlik ortalama 11-13 yaş civarında başlayıp, 20 yaşlarına kadar uzanan fiziksel ve ruhsal bir gelişim dönemidir. Bu devrenin özelliği kimlik gelişiminin ilk evresi olan oral-anal dönemin tamamen ebeveynden etkilenmesine karşın, kişinin ikinci kimlik evresinde kendini kendi iradesiyle yeniden yaratma şansı bulması yeteneğinden gelmektedir.
Bu evrenin en temel özelliği haz kaynağının olgun bir cinselliğe ve karşı cinse yönelmesi ve birey olarak varlığın toplum tarafından kabulüdür.
Ergenin hızlı fiziksel gelişimi bu dönemde en büyük problemlerdendir. Fiziksel değişim hızına kendilik tasarımını uydurmak oldukça zor ve sorunludur. Şimdiye kadar geçici, oturmamış rollerle yaşamını sürdüren ergen gerçek rolünü alabilmeli ve sahiplenmelidir.
Cinsel kimliğin netleşmesi ve kimlik bocalamasından kurtulmak iki temel konudur.
Temel güven duygusunu almış, kişiliğinden utanç ve kuşku duymadan özerkleşmiş, girişimci, cinsel kimliğinin farkındalığıyla net özdeşimler yapıp, sağlıklı bir ego gelişim süreci yaşamış bir ergen bu evreyi sıkıntısız atlatacaktır.
Ergen cinsel kimliğini pekiştirirken, psikotoplumsal açıdan da kimlik oluşumunu tamamlamak durumundadır.
Kimlik oluşumu şu aşamalardan geçerek tamamlanır.
a- Güç ve iktidara direnebilme ve ondan bağımsız olarak hareket edebilme yetisi yani özerk bir birey olduğunu hissetmek ve benimsemek
b- Herhangi bir hedefi amaçlayıp, hedefe ulaşma doğrultusunda gerekenleri uygulayabilme
c- Sadece arkadaş değil dost, sırdaş edinebilmek ve birilerine dost ve sırdaş olabilmek
d- Karşı cins tarafından beğenilip, sevileceğine inanmak ve fiziksel yapısından memnun olmak
e- Zaman zaman önder olabilme, bazı konularda da bir liderin peşinden gidebilme yetisini kazanma
f- Bir dünya görüşü ve ideolojik bir bakış kazanabilmek
Bu çerçevede önü açılan, özellik ve yetenekleri desteklenen, bağımsız bir kimlik oluşturma konusunda cesaretlendirilen bir ergen kendine özgü sağlıklı bir kimlik örüntüsü geliştirecek ve hayatın içinde tüm zenginliğiyle yerini alacaktır.
Psikiyatri Uzmanı Dr.Filiz Uluhan, Antalya psikiyatri, Antalya psikoterapi, Muratpaşa Antalya.