Kişilik Bozukluğu Türleri, Tanı ve Tedavisi
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri kendi kişiliğinin, duygu ve davranışlarının farkında olmasıdır. Kişilik özellikleri sayesinde birey sürekli değişen iç ve dış çevreye uyum sağlar.
Toplam nüfusun %10-20’sinde görülen ve kronik seyirli bir ruhsal sorun olan kişilik bozukluğu, başka psikiyatrik bozukluklara da zemin hazırlar. Duygudurum bozuklukları, dürtü kontrol bozuklukları, yeme bozuklukları, depresyon ve intihar, kaygı bozuklukları, alkol ve madde bağımlılığı gibi çok sayıda psikiyatrik hastalıkla iç içe geçen kişilik bozuklukları bu hastalıkların tedavi ve seyirlerini olumsuz etkiler.
Kişilik bozukluğu bulunan hastalar, psikiyatrik hasta grubunda tıbbi yardım ve tedaviyi reddeden en büyük gruptur. Çünkü kişilik bozuklukları doğaları gereği egoyla uyumlu (egosintonik) ve alloplastiktir. Kendisinin yerine dış çevreyi değiştirmeye çalışarak uyum sağlama durumu alloplasti olarak bilinir.
DSM-5’e göre kişilik bozukluğunun tarifi şöyledir: Ergenlik veya erken erişkinlik döneminde başlayarak, kalıcı karakter kazanan, biliş, duygu durum, kişilerarası işlevsellik veya dürtü kontrol alanlarından en az ikisinde bozulma yaratarak mutsuzluk ve sorun yaratan, bireyin kültürel normlarından önemli düzeyde sapma gösteren içsel yaşantı ve kalıcı davranışlar kişilik bozukluğu olarak adlandırılır.
Kişilik bozuklukları üç alt grupta incelenir. Garip ve tuhaf özellikleri bulunan paranoid, şizotipal ve şizoid kişilik bozuklukları A kümesi, duygusal, dürtüsel ve tutarsız özellikleri bulunan borderline, antisosyal, narsistik ve histriyonik kişilik bozuklukları B kümesi, anksiyöz ve endişeli özellikleri olan çekingen, bağımlı ve obsesif-kompulsif kişilik bozuklukları ise C kümesi içinde sınıflandırılır.
Kişilik bozukluğu gelişiminde genetik etkenlerin rolü büyüktür. İkizlerle yapılan çalışmalarda bu durum açıkça görülmektedir. Hormonal etkilerin, nörotransmitterlerin, trombosit monoamin oksidaz gibi faktörlerin, beyin aktivitesindeki anormalliklerin etyolojideki rolleri ile ilgili araştırmalar yoğun biçimde devam etmektedir.
Hemen hemen tüm ruhsal bozukluklarda olduğu gibi Freud’un psikanalitik etkenlerinin önemi kişilik bozukluğu gelişiminde bugün de geçerlidir. Freud, kişilik özelliklerinin psikoseksüel gelişim dönemlerinden birindeki saplanmayla ilgili olduğunu savunur. Oral dönemde saplanıp kalanların pasif ve bağımlı, anal dönemde saplanıp kalanların inatçı, cimri ve kuralcı olmalarını buna bağlayabiliriz.
Aynı ekolden gelen Wilhelm Reich ise savunma düzenekleri ile kişilik ve kişilik bozukluklarını bağdaştırmıştır. Paranoid kişilik bozukluğu olanların yansıtma savunma düzeneğini sıklıkla kullanmaları, şizoid kişilik bozukluğu olanların içe çekilme ve uzaklaşma eğilimli olmaları bunlarla ilişkilidir. Hayal kurma (fantezi), çözülme (dissosiyasyon), yalıtım, yansıtma, bölme, pasif agresyon, dışa vurum ve yansıtmalı özdeşim kişilik bozukluklarında sıklıkla kullanılan savunma düzenekleridir. Kişilik bozukluklarının tanı tedavisinde başarılı olmak için savunma mekanizmaları iyi bilinmelidir.
Kişilik bozukluklarının özelliklerini, teşhis ve tedavisini özetleyecek olursak;
Paranoid Kişilik Bozukluğu:
İnsanlara güvenmeme ve şüphecilikle karakterize olan paranoid (kuşkucu) kişilik bozukluğunda duygularının sorumluluğunu reddetme ve sorumluluğu başkasına yükleme tipik özelliktir. Çabuk kızarlar, öfkelidirler ve diğerlerine karşı düşmanca hisler beslerler.
Erkeklerde kadınlardan çok daha yaygın görülen paranoid kişilik bozukluğu genel toplumda %2-4 arasında rastlanır. Şizofreni hastalarının akrabalarında daha sık ortaya çıkar. Genelde erken erişkinlik döneminde başlar.
Aşağıdaki yedi bulgunun dördü bulunuyorsa paranoid kişilik bozukluğu tanısı konabilir.
1)Kişi somut bir delil olmadan başkalarının kendisini sömürdüğünü, kötülük yaptığını ya da aldattığını düşünür.
2)Birey dostları ya da iş arkadaşlarının kendisine bağlılıkları ve güvenilirlikleri üzerine yersiz kuşkulara sahiptir.
3)Sırlarının kendisine karşı kullanılacağını düşünen birey, başkalarına sır vermekten özenle kaçınır.
4)Sözel ya da davranışsal herhangi bir iletişimden, kendisine gözdağı verildiği ya da aşağılandığı gibi anlamlar çıkarır.
5)Kendisine yapılan en küçük bir hatayı asla affetmez, sürekli kin besler.
6)Kimsenin öyle yorumlamayacağı bir davranışı kendi kişiliği ya da saygınlığına bir saldırı olarak algılayarak ani öfkeyle karşılık verir.
7)Eşinin cinsel sadakatsizliği ile ilgili yersiz şüpheleri vardır.
Paranoid kişilik bozukluğu olanlar her zaman başkaları tarafından zarar göreceği ya da istismara uğrayacağı endişesi içinde yaşarlar. Temel savunma düzenekleri yansıtma savunma mekanizmasıdır. Kendilerinin kabul edemedikleri düşünce ve dürtüleri başkalarına atfederler. Yanılgılarını ısrarla mantıklı bir şekilde savunurlar. Duygulanımları kısıtlı olup, duygusal tepkileri yok gibidir. Gerçekte öyle olmadıkları halde gerçekçi ve tarafsız davrandıklarını iddia ederler. Güce ve makama büyük saygı duyarken, zayıflara karşı hoşgörüsüz ve küçümseyicidirler. Sosyal ortamlarda iş bilir, aktif, becerikli görünmeye özel önem verirler.
Paranoid kişilik bozukluğu çoğu kez yaşam boyu sürer. Bazıları ise şizofreninin habercisidir. Bazı olgular stresten uzak, rahat bir yaşam elde ettiklerinde ve olgunluğa ulaştıklarında reaksiyon formasyona (karşıt tepki oluşumuna), ahlak değerlerine ilgiye veya özgeciliğe (başkalarının iyiliği için elinden gelen her şeyi yapma) dönüşebilse de genel olarak başkalarıyla çalışma ve yaşama konusunda hemen her zaman sorunlar yaşarlar.
Paranoid kişilik bozukluğu tedavisinde temel yöntem psikoterapidir. Terapist böyle bir hastanın güven ve hoşgörü sorunu olduğunu unutmamalı, tüm ilişkilerinde samimi ve dürüst davranmalıdır. Psikoterapiye anksiyolitik ve antipsikotik ilaçların eklenmesi gerekebilir.
Şizoid Kişilik Bozukluğu:
Sosyal çekilme ile seyreden bu kişiler başkaları tarafından tuhaf, izole ve yalnız olarak değerlendirilirler. Başka kişilerle teması minimuma indirecek bir yaşam tarzı kurabilirler. Gece işlerini tercih eden birçok kişide şizoid kişilik bozukluğu olma ihtimali yüksektir.
Göz teması kurmaktan kaçınan bu kişilerin duygulanımları kısıtlı, soğuk ve uygunsuz biçimde ciddi olabilir. Amaca yönelik kısa konuşurlar, kendiliğinden konuşmaktan kaçınırlar. Anlamsız espri çabaları görülebilir. Cansız nesnelere, metafizik kavramlara, fantastik filmlere hayranlık duyabilirler. Günlük yaşam olaylarıyla ilgilenmezler. Sessiz, uzak, yalnız olmaya eğilimlidirler. Duygusal ilişkiye ve olgun bir cinsel yaşama ihtiyaç duymazlar. Matematik, astronomi, felsefe gibi dallarda başarılı olurlar. Hayvanlara yoğun biçimde bağlanabilirler.
DSM-5 tanı kriterlerine göre şizoid kişilik bozukluğu tanısı koymak için aşağıdaki yedi kriterden dördü bulunmalıdır.
1)Bir ailenin üyesi olmak da dahil tüm yakın ilişkilerden mümkün olduğu ölçüde uzak durmak.
2)Daima bireysel aktiviteleri tercih etmek.
3)Cinsel deneyimlerden uzak durmak ya da çok az ilgilenmek.
4)Olsa bile çok az etkinlikten zevk almak.
5)Birinci derece akrabalar dışında yakın arkadaş veya sırdaşı bulunmamak.
6)Diğer kişilerin eleştiri ya da övgülerine kayıtsız kalmak, umursamamak.
7)Soğuk, donuk, tekdüze bir duygulanım göstermek.
Şizoid kişilik bozukluğu genelde erken çocukluk ve ergenlik döneminde başlar. Yaşam boyu sürmeyebilir.
Şizoid kişilik bozukluğu tedavisinde bireysel ve grup terapileri uygulanabilir. Sessiz olmaya yatkın olduklarından grup terapisinde diğer üyelerin saldırısından korumalıdır. Zaman içinde grup üyeleri şizoid kişinin hayatında önemli yer edinebilir, onların izole yaşamlarında tek sosyal temas haline gelebilir. Bazı hastalarda küçük dozda antipsikotik, antidepresan ve psikostimülan ilaçlardan yararlanılabilir.
Şizotipal Kişilik Bozukluğu:
Büyüsel düşünme, tuhaf fikirler, garip ve acayip davranışlar ile dikkat çeken şizotipal kişilik bozukluğu olan bireyler nüfusun yaklaşık %3’ünü kapsarlar.
Bu hastalarda düşünce ve iletişim bozulmuştur. Belirgin düşünce bozukluğu bulunmasa da konuşmaları sadece kendilerinin anlayacağı biçimde olabilir. Kendi duygularını bilmeseler de şizofrenide olduğu gibi başkalarının özellikle öfke gibi olumsuz duygularına aşırı duyarlı davranırlar. Batıl inançlar hayatlarını yönlendirebilir, özel güçlere sahip olduklarına inanabilirler. Çocuksu korku ve fanteziler iç dünyalarına hakimdir. Kişiler arası ilişkileri oldukça zayıf olup, izole bir yaşamları vardır. Stres altında uyum zorluğu, psikotik belirtiler, depresyon ve anhedoni göstermeleri kolaydır.
Aşağıdaki dokuz belirtiden beşinin bulunması şizotipal kişilik bozukluğu tanısı için yeterlidir.
1)Hezeyansız referans düşünceler.
2)Kültürel değerlerle uyumlu olmayan ve kişinin davranışlarını etkileyen tuhaf inanç ve büyüsel düşünceler.
3)Düşünsel ve bedensel olağandışı algısal yanılsamalar.
4)Şüpheci ve kuşkucu olma.
5)Mecazi, basmakalıp, ayrıntıcı gibi tuhaf düşünce ve konuşma şekli.
6)Uygunsuz ya da kısıtlı duygulanım.
7)Tuhaf, sıra dışı ya da bireye özgü görünüm ve davranış.
8)Anne, baba, kardeş gibi birinci derece akrabalar dışında yakın arkadaş ve sırdaşların bulunmaması.
9)Genelde paranoid korkularla ilişkili sosyal kaygı durumu.
Günümüz psikiyatri anlayışına göre şizotipal kişilik bozukluğu şizofreni hastalarının premorbid kişiliğidir. Her şeye rağmen birçok hasta tüm tuhaflığına rağmen evlilik ve iş hayatında çok büyük sorun yaşamadan hayatını idame ettirebilmektedir. Bu hastalarda intihar oranı normal popülasyona göre oldukça yüksektir.
Psikoterapi ve antipsikotik farmakoterapi şizotipal kişilik bozukluğu tedavisinin ana unsurlarıdır.
Antisosyal Kişilik Bozukluğu:
Ergenlik ya da erişkinlik döneminde sosyal normlara uyum bozukluğu ile karakterizedir. Suç eylemleri ile bağdaştırılsa da suç ile eş anlamlı değildir.
Ailesel yatkınlık gösteren antisosyal kişilik bozukluğu erkeklerde kadınlardan çok daha yaygındır. Görüşme esnasındaki kendi halinde, sakin ve güvenilir görünümleriyle en deneyimli psikiyatrist-psikologları dahi kandırabilirler. Bu sahte tavrın altında yatan gergin, huzursuz, öfke ve düşmanlık dolu duyguları görmek zor olabilir.
Antisosyal kişilik bozukluğu tanısı için aşağıdaki özelliklerden en az üçünün bulunması ve bunun 15 yaşından beri süregelmesi, başkalarının haklarını saymama veya çiğneme ile karakterize olması gerekir.
1)Tutuklama nedeni olabilecek yineleyici eylemlerle sosyal normların dışında davranma.
2)Yalan alışkanlığı, kişisel çıkar ya da zevkleri için başkalarını yanıltıcı dürüst olmayan tutumlar.
3)Dürtüsellik ya da gelecek için plan yapmama.
4)Tekrarlayan kavga ve saldırganlıkla karakterize sinirlilik ve öfke durumu.
5)Kendisinin ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye atacak davranışlarda bulunma.
6)Sürekli işinin olmayışı ya da parasal sorumluluklarını yerine getirmeme ile karakterize sorumsuzluk hali.
7)Başkalarına zarar verdiği, kötü davrandığı halde bundan pişmanlık ve vicdan azabı duymama, yaptıklarına kendince mantıklı açıklamalar getirme.
Antisosyal kişilik bozukluğu olanlar toplumda hilekar olarak bilinen, para ya da şöhret kazanmak için her türlü cambazlığı yapabilen, ahlaki ve etik değerleri çiğneyen, yalana baş vuran, eşini ve çocuklarını kötüye kullanabilen, alkollü ya da uyuşturucu alarak araç kullanmayı alışkanlık haline getiren, tüm bunları yaparken de en ufak bir vicdan azabı duymayan kişilerdir.
Antisosyal kişilik bozukluğu ile yasa dışı davranışlarda bulunanlar arasında hassas bir ayrım vardır. Yasa dışı davranışlarda bulunarak suç işleyenlerde kalıcı bir kişilik bozukluğu bulunmamasına rağmen sadece kazanç sağlamak için hilekar davranışlarda bulunma ve suça yönelik davranma söz konusudur.
Antisosyal kişilik bozukluğunun tedavisinde kendine yardım grupları ve bireysel terapiler kullanılabilir. Psikoterapide en önemli noktalardan biri hastaların yakınlaşma korkularının üstesinden gelmek için, hastanın dürüst insanlarla karşılaşmaktan kaçınma arzusunun engellenmesidir.
İlaç takviyesi gerektiğinde ise anksiyete, depresyon ve öfkeye yönelik farmakoterapi, metilfenidat gibi psikostimülanlar, karbamazepin veya valproat gibi antiepileptikler ve beta adrenerjik reseptör antagonistleri kullanılabilir.
Borderline Kişilik Bozukluğu:
Nevroz ve psikoz sınırında kabul edilen borderline (sınırda) kişilik bozukluğu duygulanım, duygudurum, davranış, nesne ilişkileri ve kendilik imajında olağandışı değişkenlikle karakterizedir. Bundan dolayı emosyonel olarak durağan olmayan kişilik bozukluğu ismini de alır. Ambulatuvar şizofreni, psödonörotik şizofreni, psikotik karakter bozukluğu isimleri de borderline kişilik bozukluğu için kullanılabilmektedir.
Toplumun %1-2’sinde görülen sınırda kişilik bozukluğu, kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha fazladır. Borderline kişilik bozukluğu olan kişilerin birinci derece akrabalarında depresyon, alkol ve madde bağımlılığı daha sık gözlenir.
Sınırda kişilik bozukluğu tanısı koymak için aşağıdaki ölçütlerden en az beşi bulunmalıdır.
1)Gerçek ya da hayali bir terk edilmeden kaçınmak için çılgınca çaba gösterme.
2)Kişiler arası ilişkilerinde göklere çıkarma ile yerin dibine sokma uçları arasında gelgitler yaşama.
3) Benlik algısı ya da kendilik duyumunda belirgin ve sürekli olarak tutarsızlık.
4)Para harcama, cinsellik, madde kullanımı, tehlikeli araç kullanma, tıkınırcasına yeme gibi alanların en az ikisinde kendine zarar verme olasılığı yaşama.
5)Tekrarlayan intihar girişimleri.
6)Dönemsel disfori, irritabilite, yoğun kaygı gibi duygudurumda belirgin tepkiselliğin neden olduğu duygulanımda dengesizlik.
7)Kendini sürekli boşlukta hissetme.
8)Uygunsuz yoğun öfke ya da öfke kontrolünde yetersizlik.
9)Stresle ilişkili geçici paranoid düşünceler veya şiddetli dissosiyatif belirtiler.
Borderline kişilik bozukluğu bulunanlar neredeyse her zaman bir kriz hali yaşar gibidir. Duygudurumları hızla değişir. Hararetle tartışan bir hasta, daha sonra depresif olabilir, bir süre sonra da hiçbir şey hissetmediğini ifade edebilir. Mikropsikotik dönem dediğimiz kısa süreli psikotik dönemler hastalarda sıktır. Bu hastaların davranışlarını kestirebilmek güçtür, başarıları yeteneklerine göre düşüktür.
Kişilerarası ilişkileri bağımlılık ve öfke hisleri nedeniyle çalkantılıdır. Yalnız kalmaya dayanamayan bu bireyler yalnızlıklarını bastırmak için tanımadıkları kişilerle kısa süreliğine arkadaşlık edebilir veya rastgele cinsel ilişkide bulunabilir. Yakın bulduklarına bağımlı olabilmelerine karşın, hayal kırıklığına uğradıklarında onlara büyük bir öfke gösterebilirler.
Borderline kişilik bozukluğunda kullanılan savunma düzeneği sıklıkla yansıtmalı özdeşimdir. Burada kendiliğin dayanılmaz yönleri başkasına yansıtılır, diğer kişi yansıtıcı rol oynamaya zorlanır ve ikisi birlikte hareket eder. İnsanları tümüyle iyi ya da tümüyle kötü şeklinde ayırma tipik bir borderline özelliğidir.
Borderline kişilik bozukluğu zamanla küçük değişiklikler gösterse de genelde aynı düzeyde süreğen seyreder. Major depresyon dönemleri bu hastalarda sıktır.
Borderline kişilik bozukluğunda tedavi psikoterapi ve ilaç tedavisidir. Bireysel ve grup terapileri bu hastalar için uygundur. Diyalektik davranışçı terapi, zihinselleştirmeye dayalı tedavi ve aktarım odaklı psikoterapi sınırda kişilik bozukluğu tedavisinde özellikle kullanılan psikoterapi yöntemleridir. Psikoterapi ile birlikte olguya göre kullanılacak antipsikotik, antidepresan ve anksiyolitikler tedavinin başarı şansını artıracaktır.
Histriyonik Kişilik Bozukluğu:
Heyecanlı, duygusal, dramatik, dışadönük, renkli davranış ve görünümleri olan histriyonik kişiler tüm albeni ve gösterişli özelliklerine rağmen uzun süreli bir bağlanmayı devam ettirmekte yetersiz olan bireylerdir.
Kadınlarda daha sık rastlanan ve görülme oranı %10’ları bulan histriyonik kişilik bozukluğu somatizasyon bozukluğu ve alkol kullanım bozukluğu ile ilişkilendirilmektedir. Konuşmalarında jestler, dramatik vurgulamalar ve yakınlık hissi veren bu bireylerle iletişimde bulunmak karşı tarafa zevk verse de belli duygulara inkar, öfke ve üzüntü ile karşılık verebilirler.
Aşırı derecede dikkat ve ilgi çekecek biçimde davranma histriyonik kişilerin tipik özelliğidir. Her şeyi olduğundan daha önemliymiş gibi gösterir, düşünce ve duygularını abartırlar. Dikkat odağı olamadıklarında, onay ve övgü almadıklarında hüsrana uğrar, öfkelenir, ağlar, suçlayıcı olurlar.
Gerek kadınlarda, gerekse erkeklerde baştan çıkarıcı davranışlar, flörtöz eylemler, diğer insanlarla ilgili cinsel fanteziler sıktır. Ancak bunun altında eyleme dökmede tutarsızlık ve psikoseksüel işlev bozukluğu (kadınlarda orgazm olamama, erkeklerde impotans gibi) bulunma olasılığı kuvvetle muhtemeldir. İlişkileri yüzeysel, kibirli, bencil ve yanar dönerdir. Kuvvetli bağlanma ihtiyaçları nedeniyle güvence alma ihtiyaçlarının sonu gelmez.
Histriyonik kişilik bozukluğunda esas savunma düzeneği bastırma ve disosiyasyondur. Bundan dolayı bu hastalar gerçek duygularının farkında değildirler ve güdülerini açıklayamazlar.
DSM-5 tanı kriterlerine göre aşağıdaki sekiz belirtiden beşinin bulunması histriyonik kişilik bozukluğu tanısı koydurur.
1)İlgi odağı olamadıklarında rahatsız olmak.
2)Kişilerarası ilişkilerde cinsel yönden baştan çıkarıcı ve flörtöz davranmak.
3)Değişken ve sığ bir duygu ifadesi.
4)Fiziksel görünümünü ilgiyi üzerine çekecek şekilde ayarlamak. (Saç rengi, giyim tarzı gibi)
5)Ayrıntıdan yoksun ancak etkilemeye yönelik abartılı konuşma tarzı.
6)Teatral, abartılı duygu ifadeleri.
7)Telkine yatkınlık.
8)Olduklarından daha yakın bir ilişki içinde olduğunu sanma.
Histriyonik kişilik bozukluğu tedavisinde içsel hislerin açığa çıkarılması temel hedeftir. Bu amaçla bireysel ya da grup şeklinde psikanalitik yönelimli psikoterapi tercih edilir. Olgu gerektiriyorsa antipsikotik, antidepresan ve anksiyolitik ilaçlardan da yararlanılır.
Narsistik Kişilik Bozukluğu:
Narsistik kişilik bozukluğunda kendine aşırı önem veren, empatiden yoksun, özgün biri olduğuna dair üstünlük hisleri duyan bireyin bilinçdışında zayıf bir özgüven, en küçük bir eleştiriye tahammül gösteremeyen kırılgan bir yapı vardır.
Narsistik kişiler çocuklarına gerçekçi olmayan bir omnipotans (her şeye gücünün yeteceğini sanma), üstünlük, güzellik ve yeteneklilik hissi aktardıklarından, bu çocukların da narsistik olma olasılıkları yükselmektedir. Toplumda giderek artan biçimde narsistik kişilik bozukluğuna rastlanmakta, bu oran %20’lere yaklaşmaktadır.
Narsistik kişilik bozukluğu tanı ölçütleri şöyledir.
1)Kendisinin çok önemli olduğu duygusu.
2)Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ve kusursuz sevgi üzerine sürekli kafa yorma.
3)Özel ve eşi bulunmaz birisi olduğuna, kendisini de ancak böyle bireylerin anlayabileceğine ve onlarla birlikte olması gerektiğine inanma.
4)Çok beğenilme arzusu.
5)Her güzel ve iyi şeyi hak ettiği inancı.
6)Kişiler arası ilişkilerinde bencillik.
7)Empatiden yoksunluk.
8)Başkalarını kıskanma ya da başkalarının onu kıskandığına inanma.
Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler kendilerini fazla önemser, üstün hisseder. Bir şeylerle ilgili hak sahibi oldukları inancı güçlüdür. Eleştiriyi hazmedemezler. Eleştirildiklerinde öfkelenir ya da tamamen duyarsız kalırlar. Ünlü ve zengin olma konusunda hırslıdırlar. İlişkileri kırılgandır ve çıkarcı davranırlar. Empati gösteremezler, sadece kendi çıkarları doğrultusunda sempati duyuyormuş gibi davranırlar. Özsaygılarının kırılganlığı nedeniyle narsistik kişiler depresyona yatkın olur. Stresle baş etme yetileri zayıftır.
Narsistik kişilik bozukluğu psikiyatrik hasta grubunda tedavisi en zor olanlardandır. Kronik olan hastalıkta birey ömür boyu narsisizmini yaralayan darbelerle uğraşmak durumunda kalır. Yaşlanma ile güç baş eder, orta yaş krizlerinden yoğun biçimde etkilenir.
Narsistik kişilik bozukluğu tedavisinde psikoterapiden fayda görmek için hastaların narsisizmlerinden feragat etmeleri gerekir. Psikanalitik yaklaşımlar tercih edilen psikoterapi yöntemidir. Grup terapileri de önerilmektedir. Duygudurum dengeleyici lityum, antidepresanlar tedavide gerekebilir.
Çekingen Kişilik Bozukluğu:
Sosyal açıdan içe dönük bir hayat yaşayan ve reddedilmeye karşı aşırı hassas olan bu bireyler aslında asosyal değildirler. Arkadaşlık için büyük arzu duymalarına rağmen koşulsuz kabul edilmeyle ilgili güçlü garantilere ihtiyaç duyduklarından yalnızlık çekerler, arkadaş edinemezler. Karşı taraf bu kişileri aşağılık kompleksi olan bireyler olarak algılar.
Çekingen kişilik bozukluğu olanlar kişiler arası ilişkilerde hep kaygılıdır. Çünkü aklında hep karşı tarafça beğenilip beğenilmediği düşüncesi vardır.
Çekingen kişilik bozukluğu tanı ölçütleri şöyledir.
1)Eleştirilme, kabul görmeme, reddedilme, onaylanmama korkuları nedeniyle sosyal ilişki ve kişiler arası teması içeren mesleki aktivitelerden uzak durma.
2)Beğenileceğinden emin olmadıkça kişisel bir ilişkiye girmeme.
3)Küçük düşeceği, alay konusu olacağı gibi endişelerle yakın ilişkilerden kaçınma.
4)Sosyal ilişkilerinde eleştirilme ve reddedilme ile ilgili zihinsel uğraşılardan kendini alamama.
5)Kişiler arası ilişkilerde yetersizlik duygusu nedeniyle ketlenip kalma.
6)Kendini beceriksiz, itici, diğer insanlardan aşağıda görme.
7)Utanılacak bir duruma düşeceği endişesiyle yeni aktivitelere girmekten ve risk almaktan kaçınma.
Çekingen kişilik bozukluğunda temel özellik reddedilmeye olan aşırı duyarlılıktır. Bu bireylerin ana kişilik özelliği ise içe kapanıklıktır. Her zaman geri planda durmayı tercih ederler. Sorumluluk gerektirmeyen yan işler bu bireyler için idealdir. Özgüven eksiklikleri vardır. Karşı tarafın yorumlarını aşağılayıcı ya da küçük düşürücü görme şeklinde bilişsel hatalara meyillidirler. Yalnız kalma istekleri şizoid kişilik bozukluğuna çok benzese de, çekingen kişilik bozukluğu olanlar aslında sosyal iletişimi şiddetle arzularlar.
Bu kişiler koruyucu ve destekleyici bir çevrede işlevsel biçimde hayatlarını idame ettirebilir. Ancak depresyon, kaygı bozuklukları ve fobilere açıktırlar.
Çekingen kişilik bozukluğu tedavisinde terapistin kabullenici tutumu anahtar rolündedir. Bilişsel-davranışçı terapi, girişkenlik eğitimi ve grup terapileri tedavide kullanılabilir. Psikoterapi yanında kaygı giderici ve antidepresan ilaçlar, beta adrenerjik reseptör antagonistleri, dopaminerjik ilaçlar tedaviye eklenebilir.
Bağımlı Kişilik Bozukluğu:
Bağımlı kişilik bozukluğu tanı ölçütlerine göre;
1)Gündelik kararlarını almada başkalarından destek ve öğüt ihtiyacı,
2)Tek başına sorumluluk alamama,
3)Kabul görmeyeceği ya da desteğini yitireceği korkusuyla başkasıyla aynı görüşte olmadığını söyleyememe,
4)Becerememe veya kendine güvensizlik nedeniyle kendi başına iş yapma zorluğu,
5)Başkalarından destek almak amacıyla hoş olmayacak şeyleri bile yapmak,
6)Tek başına kaldığında kendi kendine yetemeyeceği korkusuyla çaresiz hissetme,
7)Yakın bir ilişkisi sonlandığında bakım ve destek kaynağı amacıyla derhal yeni birini arama ihtiyacı,
8)Bir gün kendi başına kalmak zorunda olabileceği ile ilgili senaryolara ciddi anlamda kafa yorma belirtilerinden en az beş tanesi bulunmalıdır.
Bağımlı kişilik bozukluğu bulunanlar kendi ihtiyaçlarını her zaman ikinci planda tutarlar. Burada amaç aldığı desteği yitirmemektir. Hayatları ile ilgili kararlarda sorumluluğu üstlenemez, sorumluluğu başkalarına verirler. Çünkü özgüvenleri eksiktir.
Freud buna benzer klinik bir tablo tarif etmiş, bağımlılık, kötümserlik, pasiflik, telkine yatkınlık, cinsellikten korkma, kendine güvensizlik ve ısrarcı olmama ile giden durumu oral bağımlı kişilik olarak tanımlamıştır.
Bağımlı kişilik bozukluğu olan bireyler başkalarından haddinden fazla teminat ve tavsiye almadan bir şeye karar veremezler. Lider pozisyonunda olmaktan kaçar, ancak yardımcı rollerde oldukça başarılı olurlar. Dayanacakları birini bulduklarında rahatlarlar.
İçgörü yönelimli terapiler, davranışsal terapi, girişkenlik eğitimi, aile ve grup terapileri bağımlı kişilik bozukluğu tedavisinde kullanılan psikoterapi yöntemleridir. Benzodiazepinler ve serotonerjik ajanlar kaygı ve depresyon varlığında tedaviye eklenebilir.
Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu:
Ana özelliği mükemmeliyetçilik ve esnek olamama olan obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu duygusal katılık, düzenlilik, ısrarcılık, inatçılık ve karasızlık ile karakterizedir.
Toplumda %10’ları bulan yaygınlığı ile oldukça sık rastlanan psikiyatrik bir bozukluktur. Erkeklerde ve en büyük çocuklarda görülme oranı daha yüksektir. Çocukluğunda katı disiplin görenlerde risk artar. Freud bu bozukluğu 2 yaş, anal dönem zorluklarına bağlamıştır.
Hastalar kurallar, düzenlemeler, düzenlilik, tertiplilik, ayrıntılar ve mükemmele ulaşma ile aşırı derecede ilgilenirler. Kendilerinin ihlal olarak nitelendirdikleri şeylerin yapılmasına katlanamazlar. Hoşgörülü değildirler. Rutine binmiş, değişim gerektirmeyen işlerde bıkıp usanmadan başarı ile çalışabilirler. Kişiler arası ilişki becerileri sınırlıdır. Resmi, ciddi ve genellikle espri anlayışından uzaktırlar. Kendinden güçlü gördüklerini memnun etmek için çabalarlar. Yanlış yapmaktan korktukları için karar vermekte zorlanırlar. Yaşam rutinlerini ve kendince oluşturdukları istikrarlarını tehdit edecek bir durumla karşılaştıklarında kaygıları pik yapar. Yaşam alanları ve başkalarına dayattıkları ritüeller hayat felsefelerini oluşturur.
Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu yaşam boyunca farklı bir seyir izler. Zaman zaman OKB boyutunda obsesyon ve kompulsiyonlar gözlenebilirken, bazı hastalar hiç belirtisiz duruma gelebilir, bazı hastalarda ise şizofreni ya da depresif bozukluğa gidiş olabilir.
Obsesif kişilik bozukluğunun diğer kişilik bozukluklarından en büyük farkı hastaların sıkıntılarının farkında olmalarıdır. Bu nedenle kendi başlarına tedavi arayışına girebilirler.
Obsesif kişilik bozukluğu tedavisinde psikodinamik terapiler, grup ve davranışçı terapiler kullanılır. Hastaların büyük kısmı entellektüel, eğitimli ve aşırı sosyal olduklarından serbest çağrışıma ve yönlendirici olmayan terapiye daha olumlu yanıt verirler. Farmakoterapide ise klonazepam, klomipramin, fluoksetin ve nefazodon en sık tercih edilen ilaçlardır.
Aşağıdaki belirtilerden dört tanesinin bulunması obsesif kompulsif kişilik bozukluğu tanısı için yeterlidir.
1)Yapılan etkinliğin özünü unutturacak biçimde farklı ayrıntılara girme.
2)İşin bitirilmesini engelleyecek biçimde mükemmeliyetçi davranma, katı ölçütler koyarak yapılamaz boyutlara ulaştırma.
3)Ekonomik gereksinimi olmadığı halde her türlü aktiviteden kendini soyutlayarak kendini işe adama.
4)Ahlak, doğruluk, dürüstlük ve prensipler konusunda en küçük taviz bile vermeme.
5)Eskimiş veya değersiz eşyaları, maddi ve manevi değerleri bulunmasa bile elinden çıkaramama.
6)Kendisi gibi davranmayan kişilerle çalışamama.
7)Para harcama konusunda aşırı titizlik, cimrilik.
8)Katı ve inatçı tutum.
Başka Türlü Adlandırılamayan Kişilik Bozuklukları:
Örtülü bir engelleyicilik, ertelemecilik, inatçılık ve etkisizlik ile seyreden pasif agresif kişilik, kronik mutsuzluk, kötümserlik ve manevi olarak kendini borçlu hissetmekle seyreden depresif kişilik, kendine ve başkalarına cinsel, fiziksel ya da psikolojik acı çektirmekten zevk almakla karakterize sadomazoşistik kişilik bu grupta sınıflandırılır.
Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Psikiyatrist ve Psikoterapist Emine Filiz Uluhan.