Evlilik Terapilerinde Sosyal ve Davranışsal Değişim
Evlilik terapilerinde, Antalya psikiyatri merkezi olarak şema terapisi ve bilişsel davranışçı terapi yöntemi ile sosyal ve davranışsal değişimi hedefliyoruz.
İlk kez 1961 yılında Homens tarafından sentezlenen sosyal değişim teorisi, çiftlerin etkileşiminin getirdiği bedel ve ödülleri objektif olarak değerlendirir. Ödüler ile bedeller arasındaki denge, ilişkiden doyum sağlayıp sağlamamayı belirlemektedir. Örneğin; eşin nezaketi, sadakati, destek ve duyarlılığı gibi olumlu yönleri, kumar alışkanlığı gibi kötü bir yönüne ağır basabilir.
Sosyal değişim teorisinin merkezinde çiftlerin algıladıkları alternatifler ile aldıkları ödülleri kıyaslama örüntüsü yatar. Bu farklı algılama şekillerini içeren bilişsel bir süreçtir. Burada bağımsızlık ya da evlilik dışı bir arayış yerine, karşılıklı dayanışma ile ilişki içinde ödül aramak evliliği yürüten anahtardır.
Evlilik ve aile terapilerinde karşılılık ilkesi farklı iki şekilde tanımlanır. “Ne kadar verirsen, o kadar alırsın.” Ya da “Aile bireylerinden birinin davranışı, diğer üyelerin işlevselliğinin de bir parçasıdır.” Bir çok evlilik terapisti olumsuz davranışlara tepkisel cevaplar vermeden beklemenin, olumsuz değişim zincirinin tırmanmasını önlediğini savunur. Örneğin; eşine kızgınken hırsla ayağa kalkıp, o sırada sehpa üzerindeki vazonun düşerek kırılmasına sebep olan kocaya, kadının bir yorumda bulunmadan sakinliğini koruması, erkeğin karısının her fırsatta kendisine çıkıştığına dair düşüncesini değiştirmeye sebep olabilir. Bu yaklaşımlar olumsuz davranışsal değişimleri azaltırken, olumlu davranış değişikliklerinin oranını arttırmaktadır.
Sistem teorisyenleri, çiftin ilişkisini küçük bir sosyal sistem şeklinde algılamakla birlikte bu ilişkinin çekirdek aile, geniş aile, komşuluk ilişkileri ve daha büyük topluluk sistemlerinden de etkilendiğini, bunun olumlu ya da olumsuz etkilerinin olabileceğini görmüşlerdir. Çiftin ya da ailenin çevresel etkenleri, ilişkiler üzerinde stres yaratıcı, zorlayıcı, negatif etkiler yaratabilirken, onları destekleyici ve olumluya yönlendirici kaynak da olabilmektedir.
Tekrarlanan bazı ritüeller, yüklendiği anlamlarla çiftin ilişkisini ya da evliliği olumlu yönde destekleyebilir. Çiftin aralarında söz yüzüğü taktıkları kafede zaman zaman oturup, yemek yemeleri, oranın çalışanlarıyla tanıdık hale gelmeleri sosyal ilişkileri güçlendirerek, ilişkilerini pekiştirici bir rol oynayabilir.
Çiftlerin kendilerine özel arkadaş gruplarıyla zaman zaman yapacakları aktiviteler otonomilerini koruma, özgüven ve sosyal ortamlarını geliştirmenin olumlu etkileriyle ilişkilerine pozitif yansır. Erkeğin haftada bir halı saha maçı, kadının üniversite arkadaşlarıyla toplanarak yemek yemeleri, çiftlerin bireysel olarak etki alanlarını genişletirken uyumlu bir çift olarak algılanmalarını da sağlar. Bazı çiftlerin boş zamanlarını birlikte, herhangi bir hayır kurumunda veya vakıfta ortak bir amaç için harcamaları da toplum için bir şeyler yapmanın verdiği hazzın yanında, çiftlerin sosyal etkileşim ve desteğin getirdiği yararları paylaşmalarını da sağlar.
Evlilik terapilerinde çiftlerin ve ailelerin sahip oldukları şemalar da önemlidir. Şemayı, herhangi bir bilişsel algılamayı sağlayan veya karmaşık bir durum ya da uyarana yanıt vermeyi yönlendiren zihinsel kodlama olarak tarifleyebiliriz. İlk olarak Aaron Beck, şemaların, serbest çağrışımlarda ve rüyalardaki tekrarlayıcı temalarda rol oynadığını belirtmiştir. Özetle şemaları, eski tepki ve deneyimlerden kaynaklanan ve sonraki algılama ve değerlendirmeleri yönlendiren bir bilgi tabanı olarak tarifleyebiliriz. Yakın zamanlarda şema modelleri, “erken dönem uyumsuz şemalar, şemaların sürdürülmesi, şemalardan kurtulma ve şemaların düzeltilmesi” olarak birleştirilmiş ve şema terapisi olarak isimlendirilmiştir. Günümüzde şema terapisi, bilişsel davranışçı, gestalt ve psikanalitik yöntemler ile bağlanma, nesne ilişkileri ve yapısalcı kuramları birleştirici bir modelle sunmaktadır. Şema terapisi evlilik terapilerinde sistemler yaklaşımı ile bilişsel davranışçı terapi arasında bir konumdadır.
Evlilik terapilerinde ve çift terapilerinde bireysel şemaların yanında, ilişki sistemi ve ilişki içinde bireylerin kendilik şemaları üzerinde yoğunlaşılır. Çiftlerden birisinin kişilik sorunları olduğunda şema terapi özellikle etkili bir yöntemdir. İlişki dinamiklerini yansıtan temalar, çiftlerin iletişimini bozan çatışmaları, evlilikteki tıkanıklıkları ve işlevsiz etkileşim örüntülerini ortaya çıkarmaya ve anlamlandırmaya yardımcı olarak psikoterapide terapötik etkili olmaktadır.
Şemalar, bilişsel davranışçı terapilerin odak noktasıdır. Burada bilgiyi işlemleme biçimi ve yaşam deneyimleri birer şablon gibi kullanılmaktadır. Sistemler teorisi ise şemaların yanında, aile üyelerinin düşünce, duygu ve davranışlarının eş zamanlı ve karşılıklı olarak birbirlerini etkilediği ve etkilendiği prensibini temel alır. Bu etkileşim de bir süre sonra bilişsel yapılara ve göreceli olarak değiştirilemez şemalara dönmektedir. Ailedeki üye sayısı arttıkça da ilişki dinamikleri karmaşıklaşmaktadır.
Otomatik düşünceler ise sıklıkla şemalarla karıştırılır. Otomatik düşünceler, anlık gelişen, içten geldiği gibi düşünmeden ortaya konan bilişlerdir. Bilinçli otomatik düşünceler, bireyin temelinde yatan inanç ve şemaları ortaya çıkarır.
Şemaların bilgiyi, seçici olarak sınıflandırmak, düzenlemek ve yol göstermek bağlamında etkin ve hızlı düşünmek gibi avantajları varken, bazen bilgiyi işleme sırasında yapılan hatalar ilişkilerdeki etkileşimi bozabilmektedir. Örneğin; ebeveynleri tarafından sadece iyi not aldığında ve ödevlerini bitirdiğinde sevgi ve taktir gören bir çocuk, yarın evlilik hayatında eşine hizmet ettiği ve sevdiği sürece sevileceğine inanacak, aldığından fazlasını vermeye zorunlu hissedecek, bu da bir süre sonra psikolojik dengesini bozacaktır. Şemaların kolay değiştirilebilir olmaması, gelip geçici yorumlama ya da algılamalar değil, değişmeyen bilişsel yapılar olmasından kaynaklanmaktadır. Her bireyin çocukluğunda ilk ailesinde gördüğü aile şeması, erişkin dönemde kendi kişisel teorisi haline gelmekte ve bunu şimdiki aile ilişkilerine de yansıtmaktadır. Temel şemaları uyuşmayan çiftlerde çatışma yaşamaktadır.
Bunlardan dolayı, evlilik, çift ve aile terapilerinde ana konu, her bir eşin bireysel düşünceleriyle mücadele etmektir.