Varoluşçu Psikoterapi
Düşünmeden yaşamak veya soruşturmak, varoluşçu psikoterapinin ana temelidir. İnsanın acı çekmesine yönelik kaygı, üzüntü, umutsuzluk, yalnızlık, amaçsızlık, izolasyon, sevgisizlik ve çaresizlik gibi kavramların yapısını sorgularken, anlam, sevgi, yaratıcılık, ümit gibi nicelikleri de bünyesine alır.
Varoluş ikilemi, var olmayı ve var olmaya devam etmeyi ne kadar istesek de, ölümlü varlıklar olduğumuz, daha önceden belirlenmiş bir hayat yapısı olmadan varlığa atıldığımız, her birimizin en mutlu, etik ve anlamlı şekilde yaşamamız gerektiğine karar vermemiz gerçekliğinden ortaya çıkmıştır.
Yalom bu ikilemlerden kaynaklanan insan olmanın dayanılmaz ağırlığını özgürlük, izolasyon, anlam ve ölüm olarak dört grupta toplamıştır.
Varoluşçu anlamda özgürlük hepimizin kendi hayatlarımızın yazarı olduğumuz ve seçimlerimizden sorumlu olduğumuzu ifade eder. Bu seçme özgürlüğü korkutucu sorumluluğu da yanında getirmekte ve zaman zaman korkulara sebep olmaktadır. Sorumluluğu tamamlayıcı faktör irademizdir. Sınırsız özgürlüğün ürkütücü dehşetinden dolayı birçok savunma mekanizması kullanırız.
Varoluşçu izolasyon kişinin kendisi ve diğerleri arasındaki uzlaşılmaz uçurumu ifade eder. İzolasyonun kaygının temel kaynağı olduğuna inanılır. Kişi kendi hayatının sorumluluğunu tam anlamıyla aldığı noktada, varoluşçu izolasyon algısıyla yüzleşmiş olur. Bu bireyin korunduğu algısından vazgeçerek, kâinatın sonsuzluğunda kişinin temel yalnızlığıyla yüzleşmesidir.
Hayatımızdaki temel görevlerden biri hayatımızı destekleyecek sağlam bir amaç bulmaktır. Kendi dünyamızı kendimiz yaratmalı, neden yaşadığımız, nasıl yaşamamız gerektiği gibi konularda kendi cevaplarımızı bulmalıyız. Bütün amaçlar kişinin kendisi tarafından belirleniyorsa, varoluşun nihai temelsizliğiyle yüzleşilmelidir.
Sırtımızdaki tüm bu yüklerin yanında ölümlü olduğumuz gerçekliği en zor ve acı verici mesele olarak önümüzde durur. Ölümün getirdiği korkuyu birçok düşünce ve metotla atmaya çalışırız. Ölümle yüzleşmek tatminsizlik duygusunu azaltıp, daha merhametli ve zengin bir hayat yaşamamızı sağlar. Her şey ölür. Bu acı verici varoluş gerçeğidir. Bu görüşe göre ölüm bir son değil, hayatı zenginleştiren yegâne yoldur.
Kendini bil, aşırıya kaçma ifadeleri temelde varoluşçuluğun hümanistik yanıdır. Keyifle dehşet arasındaki bağı kurabilirseniz varoluşçu felsefeyi özümsemiş olursunuz.
Tüm terapi formül ve metotları tükendiğinde, hayat anlamsızlaştığında varoluşçu psikoterapi başlar. Varoluşçu terapi danışanın hayatına tekrar sahip olmasına yardımcı olur.