Ergenlerde Özerklik
Psikososyal gelişimde önemli bir yer tutan özerklik, yaşam döngüsü boyunca zaman zaman alevlenen bir süreçtir.
İlk adımlarını atarak çevresini tanımaya başlayan bebek özerkliğin de ilk adımlarını atmıştır. Sehpaya doğru paytak adımlarla yürürken, düşer de kafasını çarpar endişesiyle yönünü çevirdiğinizde size hoşnutsuzluğunu ifade edecektir. Konuşmaya başladığında ise “hayır” dediğini bol bol duyacaksınız. 14-15 yaşında ise okul çıkışı hangi arkadaşı ile sinemaya gittiğini sır gibi saklamakta ısrar edecektir. Tüm bunların nedeni gelişmekte olan bağımsızlık ve özerklik duygularıdır.
Özerklik gelişimi özellikle ergenlik dönemiyle özdeşleştirilse de, yeni bir özgüven düzeyi gerektiren her durumda, hangi yaşta olursak olalım sorunlarla karşılaşmak mümkündür. 20 yıllık bir evliliğin ardından boşanmış bir çiftin, yalnız ve desteksiz kalması hafife alınacak bir durum değildir ve daha özerk, daha bağımsız bir hayata alışmak zaman alacak ve farklı zorlukları içerecektir.
Yaşam boyu değişim ve gelişim gösteren, her dönemde psikolojik bir konu olarak önem taşıyan özerklik, fiziksel, bilişsel ve toplumsal değişimin en hızlı olduğu ergenlik döneminde dikkate değer hassasiyet kazanmaktadır. Bundan dolayı ergenlerde özerklik gelişimi ön plana çıkmaktadır.
Özerklik, anne babayla olan duygusal ilişkinin bağımsızlaştığı duygusal özerklik, bağımsız karar verme becerilerinin kazanıldığı davranışsal özerklik ve bağımsız inanç gelişimini içeren değer özerkliği olarak 3’ e ayrılır.
Ergenlerde Duygusal Özerklik:
Ergenlik sürecinde özerkleşen genç, üzüldüğünde, kaygılandığında ya da bir yardıma ihtiyacı olduğunda hemen anne babasına koşmayacak, anne babanın çok güçlü, her şeyi bilen olduğu imajı giderek küçülecek ve aile dışındaki ilişkilere daha fazla duygusal enerjiyle bağlanacaktır.
Psikoanalitik kuram, duygusal özerklik ve ayrışmanın, ergenlikte kabaran cinsel duyguların anne babaya dönmesinin yaratacağı çatışmadan kurtulmak için akranlara yöneldiğini savunur. Ergenler duygusal olarak anne babadan kendilerini ayırdıkları ölçüde bu gerilimden kurtulacaklardır. Bu durum psikoanalitik kuramda ayrışma olarak tanımlanır.
Günümüzde geçerli olan teori, bu ayrışmanın bu kadar katı olmadığı, ergen ile anne baba arasındaki duygusal bağın hiçbir şekilde kopmadığı, sadece bir geçişi içerdiğidir.
Bazı psikolog ve psikiyatristler ise duygusal özerkliğin gelişiminde, bireyleşme duygusunun önemine dikkat çekerler. Bireyleşme kendimizi nasıl gördüğümüz ve ne hissettiğimizle ilgili değişiklikleri içeren kimlik duygusuyla ilişkili olup, çocuksu bağımlılığı anne babadan çekmeyi gerektirir. Bireyleşme duygusu geliştikçe, ergen anne babasının kendisi için bir şeyler yapmasını beklemek yerine kendisi insiyatif ve sorumluluk alacaktır.
Bireyleşme duygusu sağlıklı olarak gelişen ergen, gece belli bir saatte mutlaka evde olması kuralına isyan ederek zıt tepkiyle daha geç saate kadar dışarıda kalmak yerine, bugünkü parti benim için çok önemli, eğer geç kalacak olursam sizi mutlaka ararım, benim için endişe etmeyin tarzında bir yaklaşımda bulanacaktır.
Duygusal özerklik gelişimi, ergenliğin başından genç yetişkinliğe kadar süren uzun bir süreçtir. Bu süreçte,
1)Ergen anne babayı idealize etmekten vazgeçerek, onların da bazen hata yapabildiklerini kabullenecektir.
2)Ergen anne babasını normal bir insan olarak görmeye başlayacaktır.
3)Yanlış bir şey yaptığında her zaman anne babanın kurtarıcı olamayacağını anlayacak, bu konuda kendine güvenmeyi ve sorumluluk almayı öğrenecektir.
4)Bireyleşmesi giderek artacak, kendi özelinin, anne babasının kendisi hakkında bilmediği şeylerin olduğunun bilincine varacaktır.
Bireyleşme sürecinde eskiden her şeyi dinleyen ergen, kendi düşüncelerini ifade edebilecek, yanlış şeyler söylese de onları söylemekten hoşlanacak ve gurur duyacaktır. Evden uzaklaştığında artan kaygısı giderek hafifleyecektir. Ev özlemi giderek kaybolacaktır. Kızgınlık ve üzüntü gibi olumsuz duygularını daha az hissettirmeye çalışacaktır.
Geleneksel görüşte ergenlerin sağlıklı büyümeleri için ana babalarıyla bağlarını koparmaları gerektiği düşünülürken, günümüz psikiyatri ve psikoterapi yaklaşımlarında ebeveyn-çocuk ilişkisindeki yakınlığın önemli olduğu, ana babasından uzaklık ve ayrışma hisseden ergenlerin uyum sorunlarını daha çok yaşadıklarına inanılır.
Boşanmış ailelerden gelen ergenler bireyleşme sürecine daha erken başlayarak, daha çabuk duygusal özerklik kazansalar da bunun olumlu sonuçları o derecede olmamaktadır.
Birçok araştırmada ise, bireyleşme sürecinin hızlı olması, ergenlerin ebeveynlerini idealleştirmekten süratle uzaklaşmasının, özerkliği arttırmasına rağmen daha fazla güvensizlik hissi yarattığı görülmüştür.
Sağlıklı bireyleşme ve olumlu ruh sağlığının temelinde yakın aile ilişkileri vardır. Sağlıklı özerklikte, ergen ile anne babası arasında sıcak bir ilişki, ortak paylaşım vardır. Bu ergenler daha az çatışma yaşamakta, aileleriyle bir şeyler yapmaktan hoşlanmakta, öğüt almaktan gocunmamakta, ana babaları gibi olmak istemektedirler. Psikiyatrist ve psikoterapist olarak, duygusal özerkliğin sağlıklı biçimde kazanılmasında ailelere hem bireyselleşmenin hem de duygusal yakınlığın desteklenmesini öneriyoruz.
Özerklik ile bağlantılılık arasında doğru denge kurulduğunda, ergene yüksek düzeyde olanak sağlanıp, zorlayıcı davranışlara göreceli olarak daha az başvurulduğunda bireyleşme sağlıklı biçimde olacaktır. Ergenin davranışları için belirli ilke ve kurallar mutlaka konmalı, ancak bunlar esnek ve tartışmaya açık olmalıdır. Kontrolü sağlayalım derken aşırı soğukluk ve aşırı cezalandırıcı olmaktan kaçınmalıdır. Sağlıklı özerklik için destek ve yakınlık önemlidir.
Ergenlerde Davranışsal Özerklik:
Ergenin özerkliğini kazanırken ana babaya isyanı aslında bağımsızlık eksikliğinden değil çoğu kez akranlara uyma arzusundandır.
Davranışsal özerklik kazanımında karar verme becerilerindeki değişimler, başkalarının etkisine yatkınlıktaki değişimler ve kendine güven duymadaki değişimler rol oynar.
Karar verme becerileri ergenlikten itibaren giderek artar ve yetişkinlikte en üst düzeye gelir. Birey olgunlaştıkça ileriye bakabilecek, alternatif seçeneklerin risk ve olası sonuçlarını değerlendirebilecek, bağımsız bir uzmanın önerilerini aramaya önem verecek, başka birinin öğütlerini kendi yararına kullanabilecektir.
Ergen ev dışında daha çok zaman geçirmeye başladıkça yalnızca akranlarının değil, diğer yetişkinlerin de fikir ve önerileri gibi pek çok konuda başkalarının düşünceleri, ana babanın düşüncelerinin önüne geçebilmektedir.
Akran baskısının kısa süreli, günlük, popüler eğilimlerde büyük rolü olmakla birlikte, bağımsız yargısı gelişen ergenin eğitim ve meslek planları, etik konular, dini inançlar, uzun vadeli projeler gibi konularda ebeveynlerine ve yakın çevrede önemsediği diğer yetişkinlere verdiği önem artmaktadır. Yaşla birlikte uzmanlara danışma, onlardan öğüt alma eğilimi pik yapmaktadır.
Akran baskısına karşı koyamama, çocukluk ve ergenliğin ilk yıllarında çok etkilidir. Ebeveynleri aşırı otoriter ya da aşırı izin verici ergenler, arkadaşlarından özellikle antisosyal durumlarda en kolay etkilenmekte ve davranış bozuklukları geliştirebilmektedirler.
Ergenlerde Değer Özerkliğinin Gelişimi:
Değer özerkliği gelişen ergen ahlaki, siyasal, ideolojik ve dinsel konularda kendi çizgisini oluşturacaktır. Bunu sağlayan, soyut düşünme yeteneğinin kazanılması, inançların ideolojik temellere dayalı genel ilkelerle kökleşmeye başlaması, akıl yürütme yeterliliği ve ileri hipotetik düşünme becerileridir. Alternatif olasılıkları düşünebilme becerisi kazanıldıkça farklı değer sistemleri, etik değerler, siyasi ideolojiler ve inanç sistemleri keşfedilmeye çalışılarak karar verilecektir. Ergen artık anne babasının ve çevresinin dikte ettiklerini değil kendi inandıklarını uygulamaya hazırdır.
Değer özerkliğinin gelişimi duygusal ve davranışsal özerkliğe göre daha ileri yaşlarda olur. Bu da genellikle 18-20 yaştır. Değer özerkliği duygusu daha güçlü bireylerin kimlik gelişimi ve benlik farkındalıkları da daha yüksektir.
Ergenliğin ilerleyen dönemlerinde toplumun kurallarını doğru ve yanlış olarak tanımlamak yerine kendi temel ahlaki değerleri doğrultusunda doğru ve yanlış tanımları yapılacaktır.
Siyasal ve dinsel tercihler de, daha çok ergenin gelişen ahlaki akıl yürütme duygusunun yansımalarıdır.
Tüm bu süreçler tamamlandığında duygusal, davranışsal ve değersel özerkliğini kazanan ergen, yetişkin dünyasına adım atmaya hazırdır.
Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi olarak ruhsal sağlığın ailede başladığı bilinciyle anne-baba ve çocuk eğitimine özel önem veriyoruz.
Çocuk ve ergenlerin duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümünün yanı sıra, sorunları başlamadan kaynağında kurutmak amacıyla Antalya psikiyatri ve psikoterapi merkezinin ebeveyn eğitim programlarına katılabilirsiniz.
Antalya psikiyatri ve psikoterapi merkezimizin uzman psikiyatrist, psikolog ve aile danışmanından oluşan ekibi psikiyatrik tedavi ve psikoterapi hizmetlerinin yanı sıra eğitim programlarıyla da yanınızdadır.
Çocuk ve Ergen Danışmanlığı Antalya.
Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi.
Psikiyatrist ve Psikoterapist Emine Filiz Uluhan.