Ağrının Psikiyatrik ve Psikolojik Yönü
Ağrı biyo-psiko-sosyo-kültürel bir bütünlük içinde ele alınması gereken, psikiyatri dahil bir çok tıp dalını ilgilendiren, psikolojik faktörlerin önemli rol oynadığı bir konudur.
Sağlıklı bir ağrı tedavisinde hastayı ağrı kesici ilaçlara boğmak veya cerrahi olarak kesip atmak kadar her şeyi psikolojik diye geçiştirip organik ve farmakolojik müdahaleleri inkar etmek de yanlıştır. Ağrılı sendromlara eksik veya hatalı tanılar konması, psikolojik ağrı ya da psikojen ağrı teşhisinde psikiyatristleri yanıltabilir.
Kronik ağrılarda psikiyatrik açıdan psikolojik ağrı tanısını başarıyla koymak şu yönlerden zorluk gösterir.
1)Çoğu hastada ağrıların mutlaka fiziksel bir sebebi olduğuna dair yerleşmiş inançlar vardır.
2)Yapılan tıbbi ve cerrahi müdahalelere rağmen ağrı tedavisi başarıya ulaşmamış, hasta korku ve panik halindedir.
3)Hasta ağrıyla başa çıkmak için kişisel çaba göstermemekte, her şeyi doktorundan beklemektedir.
4)Hasta şikâyetinden dolayı yakın çevresinde bıkkınlık yaratmış, dışlanmaya başlamıştır. Bunun getirdiği yabancılaşma hastada bunaltıya yol açmaktadır.
5)Kronik ağrıdan yakınan kişi beceri yetersizliği, aşırı beklenti ya da başarısızlık korkusu gibi sebeplerle hayat gerçekliğinden uzaklaşmaya çalışmakta, sağlıklı rollerden kaçmaktadır.
6)Hastalık eş, dost ve çevreden ödüllendirme sağlamakta, hayat kolaylaşmakta, bundan dolayı da kişi hasta rolünü bırakmamaktadır.
Ağrının bir belirti ve bulgu olduğu psikiyatrik hastalıklar şunlardır.
- Somatoform Bozukluklar
- Ağrı bozukluğu
- Somatizasyon bozukluğu
- Konversiyon bozukluğu
- Hipokondriyazis
- Anksiyete Bozuklukları
- Panik bozukluğu
- Yaygın anksiyete bozukluğu
- Somatik Tip Hezeyanlı Bozukluk
Ağrı Bozukluğu:
Ağrı bozukluğu tanısı psikiyatri teşhis kriterleri arasında belki de en sık değişikliğe uğramış bir hastalıktır. Psikolojik faktörlerin ağrının ortaya çıkması ve devam etmesi üzerindeki rolü tartışmaya açıktır.
Günümüzde psikiyatrik açıdan ağrı bozukluğu diyebilmek için şu kriterlere dikkat edilir.
1.Klinik bulgu açısından ağrı ön planda olup, dikkate alınmayı gerektirecek kadar şiddetlidir.
2.Ağrıdan dolayı ciddi bir bedensel rahatsızlık duyulmakta olup, bu da toplumsal, mesleki, ailevi veya diğer işlevsellik sahalarında bozulmaya yol açmaktadır.
3.Ağrının ortaya çıkışı ve seyrinde psikolojik faktörlerle bağlantı vardır.
4.Ağrıyla ilgili kasıtlı bir davranış ya da kandırmaca, düzmece bir girişim söz konusu değildir.
5.Ağrı bir duygudurum veya anksiyete bozukluğu ve psikotik bir bozuklukla izah edilememektedir.
Genel bir tanımlamayla, mevcut ağrının oluşmasında psikolojik faktörler birincil derecede rol oynuyorsa, bu ağrıya psikolojik kökenli bir ağrı ya da psikojen ağrı diyebiliriz.
Psikolojik ağrı ve uyku bozukluğu:
Birçok psikolojik ve psikiyatrik rahatsızlıkta görüldüğü gibi ağrı ile uyku arasında da bir kısır döngü mevcuttur. Ağrı uykuyu bozmakta, uykusuzluğun verdiği stres de ağrıyı arttırmaktadır.
Kronik ağrılar kişinin günlük hayatını olumsuz etkilemekte, hayat kalitesini düşürmekte, yorgunluk ve uyku bozukluğuna yol açmaktadır. Uykusuzluk da ağrı hassasiyetini arttırmakta, ağrı toleransını ve ağrı eşiğini düşürmekte, uyku kalitesinde bozulma-ağrı artışı-depresyon-uyku bozukluğunda kötüleşme kısır döngüsüne girilmektedir. Ağrının şiddet ve süresi depresyon ve uyku bozukluğu üzerinde doğrudan etkilidir.
Uyku apne sendromunda hastada oluşan baş ağrıları, depresif ruh hali, huzursuzluk, öfke durumu, uykuya meyil, kavgacılık gibi belirtiler depresyon ve anksiyete bozuklukları ile kolayca karışabilmektedir. Bu kişilerde organik patoloji gözden kaçarsa yanlışlıkla depresyon, kişilik bozukluğu gibi tanılar konabilir, baş ağrıları psikojen ağrı olarak değerlendirilebilir.
Ağrı ve depresyon:
Ağrı ve depresyon ilişkisi psikiyatride en çok işlenen konulardandır. Ağrı, depresyonu, depresyon ağrıyı körüklemekte bir dönem sonra ikisi birbiriyle kaynaşmakta, hangisinin primer olduğunu anlamak iyice zorlaşmaktadır.
Özellikle çocuklarda ve yaşlılarda yaygın ağrı majör depresyonun ilk bulgusu olabilir. Kronik ağrı hastalarında gelişen depresyon intihar riskini arttırmaktadır. Bu durum yaşlılar için daha büyük bir risktir. Yaşlılarda ölümle sonuçlanan intihar olayları çok daha fazladır.
Bir çok auralı migren vakası da sıklıkla depresif duygudurum ve irritabilite ile seyretmekte, ağrının psikolojik yönü ağır basmaktadır.
Ağrı ve psikoz:
Psikotik ve paranoid sendromlarda atipik baş ağrıları görülebilir. Kronik şizofrenide ise bazen hastalar ağrılarını önemsemez ve şikayet etmezler. Bundan dolayı bazı acil durumlar atlanabilir. Bazı şizofrenikler ise parmaklarını yakan sigarayı bile algılamayabilirler.
Ağrı ve anksiyete:
Ağrı doğrudan anksiyeteye yol açabileceği gibi, anksiyete de ağrıya sebep olabilir. Migren hastalarında yaygın anksiyete, majör depresyon ve sosyal fobi, kronik gerilim baş ağrıları olanlarda da depresyon ve panik bozukluğu normal populasyona oranla daha sık gözlenir.
Ağrı ve histeri:
Eskiden histeri adı altında toplanan somatoform bozukluklar ve dissosiyatif bozukluklar ile ağrı arasında yakın bir ilişki vardır.
Histeri terimini açıklayabilmek için bazı psikiyatrik tanımları bilmek gerekir. Bilinçdışı veya bilinç öncesi psişik çatışmalar bastırılır (represyon), yer değiştirir (displasman), yalancı nörolojik bir şikayete dönüşür (konversiyon veya dissosiyasyon), ya da somatizasyon dediğimiz organik temeli gösterilemeyen bedensel yakınmalar halinde dışa vurulur.
Hasta bu sayede gerçek tehdit, tehlike veya kötü durumla yüzleşmekten kurtulur, yeni dertleriyle uğraşırken asıl tehdit gözden kaçar. Buna birincil kazanç denir. Bu arada ağrı, bayılma gibi görünür belirtiler, ihtiyacı olan sevgi, ilgi ve özeni görmesine sebep olur. Buna da ikincil kazanç diyoruz.
Kronik ağrı sendromları ikincil kazanç için önemli bir kaynak olup, mevcut tabloyu ağırlaştırır.
Somatizasyon bozukluğu, hipokondriyazis ve ağrı bozukluğu hastalarında bir çok vakada tabloya gizli depresyon da eşlik eder ve antidepresan tedaviden büyük fayda görürler.
Erken çocukluk ve ergenlik döneminde yaşanan zorlayıcı hayat olaylarının baş ağrısı etyolojisinde önemli rolleri vardır.
Migrenlilerde saldırganlıklarını aşırı bastıran, obsesif-kompulsif, katı ve mükemmelliyetçi kişilik yapısı çok eskilerden beri bilinir.
Duygu durum bozuklukları ve baş ağrısı:
Gerilim ve migren tipi baş ağrıları, sıklıkla bastırılmış öfke ve depresyonla iç içedir. Küme baş ağrılarının başlangıcında ise anksiyete bozukluklarına sıklıkla rastlanır.
Ağrı ve kişilik yapısı:
Kişilik tipi ve kullanılan savunma düzenekleri kronik ağrıların şekillenmesinde önemli rol oynar. Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu, narsisistik kişilik bozukluğu, histriyonik kişilik bozukluğu, borderline ve çekingen kişilik bozukluklarında ağrı bozukluklarına daha sık rastlanır.
Psikojen ağrı tedavisinde psikiyatriste büyük rol düşer. Hastanın biyo-psiko-sosyo-kültürel yönü ihmal edilmeden uygun ilaç ve psikoterapi yöntemi seçilmelidir.
Kronik ağrı tedavisinde öncelikle ayrıntılı bir fizik muayene ve gerekli tetkikler mutlaka yapılmalıdır. Bunlar yeterince yapıldıysa defalarca aynı şeylerin tekrarlanmasının uygun olmadığı hastaya açıklıkla anlatılmalıdır. İyi bir psikiyatrist psikojen veya psikolojik ağrının organik ağrılardan asla daha az önemli olmadığını veya gerçek dışı ya da yalan gibi algılanmaması gerektiğini bilir. “Senin bir şeyin yok, hepsi kafanın içinde” şeklindeki mesajlar olumsuzluk yaratır. Psikiyatrist mutlaka destekleyici bir hasta – hekim ilişkisi içinde olmalıdır. Hastaya, onun duygu ve ihtiyaçlarına saygı duyulmalıdır. Hasta ve hasta yakınlarına gerçekçi hedefler sunulmalı, abartılı iyimserlikten kaçınılmalıdır. Çıtanın gereksiz yere çok yükseltilmesinin hüsranla bitme olasılığı unutulmamalıdır.
Düşüncelerin duyguları etkilemesi prensibine dayanan bilişsel davranışçı terapi, kronik ağrı tedavisinde en etkili psikoterapi yöntemlerindendir. Kişiler arası ilişkilerde, kendilik duygusunda ve becerileri ile hedefleri arasında uyumsuzluk ve bozukluk olanlarda psikoterapi özel işlev görecektir.
Gevşeme teknikleri ve hipnoz- hipnoterapi uygulamaları da psikojen ağrı tedavisinde başarıyla kullanılır.
Kronik ağrı tedavisinde ilaçlara da sıklıkla başvurulur. Aşırı ve gereksiz ilaç kullanımından kaçınılmalıdır.
Gerilim ve migren tipi baş ağrılarında altta yatan psikiyatrik bir bozukluk mutlaka aranmalıdır. Madde kullanım bozukluklarının seyri veya yoksunluğu durumlarında da öncelikle baş ağrısı olmak üzere kronik ağrılar oldukça sık gözlenir. Madde bağımlılığı, kronik ağrı tedavisinde hiçbir zaman ihmal edilmemelidir.
Doğrudan telkinler, hipnoz, otohipnoz, toplumsal beceri eğitimi, stresle başa çıkma eğitimi, biofeedback teknikleri, solunum ve gevşeme egzersizleri kronik ağrı tedavisinde vakaya göre tek tek veya birlikte uygulanabilir.
Antalya psikiyatri ve Antalya psikoterapi merkezi olarak ağrısız, mutlu ve huzurlu günler dileriz.
Psikiyatri Antalya, Psikoterapi Antalya.
Psikiyatrist ve Psikoterapist Filiz Uluhan, Turunç Plaza Antalya.