Anoreksiya Nervoza ve Tedavisi
Sinirsel kaynaklı iştah kaybı anlamına gelen anoreksiya nervoza, kişinin kendisinin neden olduğu açlık ile zayıflığa karşı aşırı dürtü ve/veya şişmanlığa karşı hastalık derecesinde korkuya ilaveten, açlıktan kaynaklanan tıbbi belirti ve bulgularla seyreden bir hastalıktır.
Kişinin rahatsız edici derecede iri olduğu algısı gibi beden imgesi bozukluklarının bilinçdışında yattığı hastalık, kısıtlayıcı tip ve tıkınırcasına yeme çıkarma tipi olmak üzere iki alt tipe ayrılır. Bütün zihinsel tema zayıflığa yaşamsal derecede önem verme, özsaygının kilo ve beden şekliyle ilişkilendirilmesidir. Bu nedenle hasta tüm gün tüketici düşüncelere takılarak, buna uygun davranışlarla uğraşır, duygudurumu değişir.
Anoreksiya nervozanın başlangıç yaşı genelde ergenlik dönemi olup, kadınlarda 10-20 kat daha yaygındır. Genç kızlıktan kadınlığa geçişteki çatışmalar, çaresizlik duyguları ve özerklik kazanmadaki güçlükler hastalığı tetikler.
Bazı olgular spontan iyileşmeye gidebildiği gibi ölüme kadar giden hastalar da vardır.
Anoreksiya nervoza hastalarının %65’inde depresyon, %35’inde sosyal fobi, %25’inde de obsesif kompulsif bozukluk aynı anda bulunur.
Ebeveynleriyle yakın ama çatışmalı ilişkileri olan, aile içi düşmanlık, kaos, izolasyon, düşük seviyede yardımlaşma ve empati eksikliği bulunan ailelerde yetişen çocuklarda hastalık riski artar. Bale okullarına gitmek gibi mesleki yatkınlıklara da rastlanır. Erkeklerde eşcinsel yönelimler de kanıtlanmış predispozan etkenlerdendir.
Anoreksiya nervozanın psikodinamik etkenleri arasında ergenlerin daha bağımsız davranma, sosyal ve cinsel işlevlerini arttırma talebine bir tepki olarak ortaya çıktığı genel kabuldür. Bu hastalarda normal ergen meşguliyetlerinin yerini yemek yeme ve kilo alma ile ilgili obsesyonlar almıştır. Bu hastalar tipik olarak özgür iradelerinin ve kendilik duygularının olmadığı hissine sahiptirler. Vücutlarının ebeveynlerinin kontrolünde olduğu inancına sahip olduklarından aç kalarak ve zayıflayarak tek ve özel olduklarını ispatlamaya çalışırlar.
DSM-5 tanı kriterlerine göre;
1)Enerji alımı kısıtlandığından vücut ağırlığı ortalamaların en altındadır.
2)Beklenenin altında vücut ağırlığına sahip olunmasına rağmen kilo almaktan aşırı korkulur ve kilo almaya engel davranışlarda bulunulur.
3)Kişi vücut ağırlığını ya da biçimini nasıl algıladığıyla ilgili saplantılara sahiptir. Mevcut durumu inkar eder, kendini değerlendirirken vücut ağırlığı ve biçimine yersiz bir önem yükler.
4)Açlık ve zayıflığa bağlı hipotermi, düşük tansiyon, düşük nabız tıbbi sorunlar vardır.
Bu kriterler karşılanıyorsa hastaya anoreksiya nervoza diyebiliriz.
Hastalığın adı anoreksiya nervoza olsa da iştah kaybı son aşamalarda ortaya çıkar. Hastalar yemek konusunu sürekli düşündüklerinden başlarda yemek tarifi toplama, başkaları için özenle yemekler hazırlama gibi eylemler içine girerler. Gıda kısıtlamasını kontrol edemeyerek genellikle gece ve gizlice tıkınırcasına yerler. Bunu takiben de kendilerini kusmaya zorlarlar. Laksatif ve diüretik kullanımı, kilo kontrolü için yoğun spor faaliyetleri sıktır. Evin farklı köşelerinde gıda saklama, cep ve çantalarında şekerleme türü yiyecekler bulundurma birçok hastada mevcuttur. Etlerini küçük parçalara bölerek, bu parçaları tabakta tekrar düzenlemeye çalışmaları sık gözlenen tuhaf davranışlarındandır.
OKB, depresyon ve kaygı anoreksiya nervozada karşılaşılan en sık diğer psikiyatrik bozukluklardır. Katı ve mükemmeliyetçilik temel kişilik özellikleridir. Sindirim sistemi ile ilgili somatik yakınmaları sıktır. Hastaların cinsel uyumu sıklıkla kötüdür. Psikoseksüel gelişimde gecikme ve cinselliğe olan ilgide azalma dikkat çekicidir.
Anoreksiya nervoza kısıtlayıcı ve çıkarma tipi olmak üzere iki klinik alt tipe ayrılır. Her iki alt tip yarı yarıya gözlenir. Kısıtlayıcı tipte yiyecek alımı minimuma indirilmiş olup, günde 300-500 kalori alımı, bunun yanında zorlantılı fiziksel aktivite vardır. Çıkarma tipinde ise diyet yanında aralıklı tıkınırcasına yeme ve çıkarma atakları söz konusudur. Buna çok benzeyen tıkınırcasına yeme bozukluğunun tek farkı ise yüksek miktarlarda yemeğin dönemsel olarak alınması, fakat çıkarma ya da laksatif, diüretik kullanımı gibi telafi davranışının olmamasıdır.
Anoreksiya nervoza bazen tedavisiz kendiliğinden iyileşme gösterebildiği gibi, tedavi ile dalgalı seyir, bazen de yavaş yavaş ölüme gidiş gibi kötü seyir izleyebilir. Olguların dörtte biri tam iyileşme, yarısı önemli oranda düzelme gösterirken, dörtte bir vakanın prognozu kötüdür. Kısıtlayıcı tip anoreksik hastaların iyileşmesinin yeme çıkarma tipine göre daha zor olduğuna dair yayınlar mevcuttur.
Açlık hissinin kabul edilmesi, inkar ve immatüritenin azalması, benlik saygısının gelişmesi tedavinin iyiye gittiğinin göstergeleridir.
Anoreksiya nervozanın tedavisinde hastane yatışını da içeren yoğun bir tıbbi bakım gerekebileceği gibi hem bireysel hem de aile terapisini içeren geniş kapsamlı tedaviler uygulanır. Davranışçı, kişilerarası ve bilişsel terapi yanında ilaç tedavilerinden de yararlanılır.
Bilişsel davranışçı terapi ile hastaların otomatik düşüncelerinin tespiti sağlanarak temel inançlarla mücadele için yeniden yapılandırmaya gidilir. Problem çözme, kişiler arası ilişki ve yemekle ilgili problemlerle başa çıkma stratejileri geliştirilir.
Bazı hastalarda tedavi için dinamik psikoterapi kullanılsa da, hastalar anoreksiya belirtilerini kendi kimliklerinin çekirdek özellikleri olarak gördüklerinden yeme davranışını özünden değiştirmek oldukça zordur.
Aile terapisi veya aile ilişkilerindeki sorunların ele alındığı bireysel terapi bütün vakalarda geçerlidir.
Siproheptadin, klomipramin, pimozid, klorpromazin, fluoksetin gibi ilaçlar ise anoreksiya nervoza tedavisinin farmakolojik ayağında tercih edilir. Aynı anda depresyonu olan hastaların depresyonu ile yoğun biçimde ilgilenilmelidir.
Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Lara/Muratpaşa/Antalya.
Psikiyatrist ve Psikoterapist Emine Filiz Uluhan.