Anoreksiya Nervozayı Anlamak
Anoreksiya nervoza kolay tanı konan, ancak psikiyatristleri tedavide oldukça zorlayan, nevroz ile psikoz arasında bir hastalıktır.
Yeme bozukluklarından olan anoreksiya nervozalı bir hastaya baktığınızda uzak, erişilmez, boyun eğdirilmez, yalnız, dışarıya umursamaz, katı, ketum, kızgın, agresif, itici, soğuk, negativist, narsisistik özelliklerle karşılaşmanız büyük olasılıktır. Hasta psikiyatristine ve tedaviye yoğun bir direnç gösterecek, inkar ve aşırı rasyonalizasyon, kayıtsızlık, kabullenmeme, mesafe koyma ve pasif tutum gibi davranış biçimleri gösterecektir.
Anoreksiya nervozalı hastanın tedavisinde, hastayla yaşanan ilişki güçlükleri ve hastanın narsisistik kişilik yapısı tedavi sürecini olumsuz etkilemeye adaydır. Hasta klinisyeni sık sık güç mücadelesine çekecek, ruhsal ve bedensel tahribatı pahasına bu mücadeleden galip çıkmaya çalışacaktır.
Fransız psikanalist Raimbault, anoreksiya nervozalı bir hastanın tedavi sürecinde ilk karşılaşmada narsisistik mücadeleyi başlattığını, adeta görüntüsüyle karşısındakine saldırdığını söyler. Hastanın bir deri, bir kemik görüntüsü bakanı şiddetle etkilemektedir.
Genç kızları ince beden imgesi ve bu imgeye dayalı estetik değerler ile uğraşmaya zorlayan popüler akımlar anoreksiya nevroza sürecinin gizlenmesine, tanının gecikmesine neden olmakta, kronikleşme neticesi yaşam kalitesi oldukça düşmektedir. Halbuki %20’leri bulan ölüm oranlarına sahip bu hastalıkta erken tanı çok önemlidir.
Hastalığın seyrindeki direnci etkileyen faktörlerin başında hastalık başlangıcının genellikle ergenlik dönemine rastlaması rol oynar. Hastalık ile birlikte ergenlik değişimleri durabilmekte, hatta gerilemektedir. Bu hastalar zaten erişkinliğe geçmeyi reddetmekte, çocukluğa kaçmaya çalışmaktadır. Farklılaşan beden birey için kaygı nesnesi haline gelmiş, her değişiklik korku yaratır olmuştur. Anoreksiya nervozalı ergende beden, iç çatışmaların oyun sahası olmuştur. Bilinçdışı çocuk kalma arzusu ve büyüme korkusu, ergeni değişimleri kontrol altına almaya itmekte, geliştirilen savunmalar bedene yönelmektedir.
Ergenlikte ödipal çatışmalar yeniden alevlenmekte, cinsiyet rollerinin belirginleşmesi ensest korkularını açığa çıkarmakta ve aseksüaliteye kaçışa yol açabilmektedir. Bu dönemde ergen bedeninin cinsiyetini vurgulayan gelişimlerini durdurabilir ve geriletebilir. Anoreksiya nervoza bu kaçışı sağlayacak güçlü bir yoldur.
Ergenlik döneminde görülen sorunlardan biri de yetişmekte olan gencin, ailesinden otonomisine duyulmasını istediği saygı ve hoşgörüdür. Ait olma hissinin otonomiden daha çok değer gördüğü, bireyin cesaretlendirilmediği, gencin otonomisine sık müdahale edildiği ailelerde yeme bozukluklarına daha fazla rastlanmaktadır. Bireyleşme mücadelesindeki ergen, bağımlı olduğu aileden kopmakta zorlandığında yaşadığı çatışma ve kaygıyı gidermenin en kolay yolu kontrolü kendi bedenine yöneltmek olabilmektedir. Çünkü ailenin müdahale edemediği tek yer ergenin bedenidir. Genç tek kontrol noktası bedenine yönelmekte, ancak bu, bedene yönelik bir şiddete dönebilmektedir. Ergen adeta haykırıp, isyan ederek ‘’bedenimi ele geçiremezsiniz, bedenimi kontrol edemezsiniz, kontrol edemediğiniz tek bedenim kaldı, onu istediğim gibi kullanır, hatta tahrip bile edebilirim ve siz hiçbir şey yapamaz, çaresizliğinizle baş başa kalırsınız’’ demekte, zayıflayarak, bir deri bir kemik kalarak ebeveynlerinden intikam almaktadır.
Anne ile çatışması olan, anneyle ayrımlaşmasını tamamlayamayan gençlerde anoreksiya nevroza sık görülür. Özellikle genç kız anneden kopmaya çalışmakta, şiddetle kopmayı istese de kopamamakta, ona doğru çekilmekte, bunun yarattığı çatışma nedeniyle de agresyon içinde ondan uzaklaşmaya çabalamaktadır. Anne kız ilişkisindeki bu ambivalans nedeniyle anoreksiya nervozaya kızlarda daha çok rastlanır.
Fransız psikanalist Bernard Brusset’in ‘’anoreksiya nervozada objenin gölgesi bedenin üzerine düşer’’ sözü tüm tabloyu çok güzel özetlemektedir.
Aileye, çoğunlukla da anneye olan ambivalans ve çatışma yemeklere, kilo almaya olduğu kadar tedaviye ve psikiyatrist/psikoterapiste de yansıtılacaktır. Yeme bozukluklarının tedavisinde karşılaşılan zorlukların başında da bu vardır. Hasta çoğu kez kendi isteğiyle tedaviye gelmemekte, ailenin talebi onu tedaviye itmekte, o ise hastalığını kabul etmemekte, hekim tarafından da anlaşılamayacağı endişesi yaşamaktadır. Tedavinin başarısında hasta ile hekim arasındaki negativizmin yıkılması ana rolü oynayacaktır. Önerilecek tüm tedavi biçimlerini bir tür ele geçirilme olarak gören hasta şiddetle direnecek, tedaviyi baltalamak için bilinç dışında da olsa elinden geleni yapacaktır. Beden ağırlığı ile ilgili en küçük öneri ve müdahaleyi bir tür ele geçirilme olarak yaşamak anoreksiyaya özgü bir durum olup, bu patolojide bedenin ne kadar temel olduğunu gösterir.
Anoreksiya nevroza tedavisi görünürde mantıken çok kolay gibi gelir. Hastanın herkes gibi yemek yemesi sağlandığında verilen kilolar kolayca alınacak, metabolik denge sağlanacaktır. Gıda alımı ile ilgili düzenlemeler yanında bilişsel davranışçı terapi, kişiler arası terapi ve aile terapisi anoreksiya nevroza tedavisinde temel seçeneklerdir.
Fakat tedavi düşünüldüğü kadar kolay değildir. Hasta gıdayı reddetmenin yanında gizli egzersiz yapma, gizli laksatif ya da emetik ilaç kullanma, gizlice kusma gibi davranışlarla tedaviyi kolaylıkla baltalayabilir. Hasta ile hekim arasındaki uyum sağlandığında tedaviyi reddeden hasta oranı azalmaktadır.
Eşlik eden depresyon, aşırı değerlendirilmiş düşünceler (rasyonel olmayan, hezeyana göre daha düşük yoğunlukta güçlü inanışlar) tedaviyi reddetme ve direnç nedenleri arasındadır.
Yeme Bozuklukları Teşhis ve Tedavisi, Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi.
Psikiyatrist ve Psikoterapist Emine Filiz Uluhan.