Depresyonda İntihar Riski
Kişinin yakın bir gelecekte kendini öldürme olasılığı intihar riski olarak tanımlanır.Depresyon, intihar riskinin en yüksek olduğu psikiyatrik rahatsızlıktır.
İntihar her zaman olmasa bile bazı durumlarda önlenebilmektedir. İntiharın önlenmesinde eldeki veriler iyi değerlendirilmeli, özellikle depresyon gibi psikiyatrik bozukluklar iyi izlenmeli, intihar riski ve durumun aciliyeti saptanmalıdır. Tamamlanmış intiharların geriye dönük incelenmesinde %80 vakada açık ön belirtiler olduğu görülmüş, vakaların 3/4’ ünün psikolojik destek aldığı bildirilmiştir.
İntiharı düşünen bir hasta yaşama ve ölme isteği arasında gider gelir. Bu gelgitler bireyin duygusal durumu, kavrama becerisi ve çevresel koşullarındaki değişikliklerle bağlantılıdır. Bu bakımdan hasta yakınları da bireyin riskli dönemlerini görebilmelidir.
İntihar biyolojik, psikolojik ve sosyolojik kökenli karmaşık bir olaydır. İntiharı düşünce aşaması, girişim ve tamamlanmış intihar olarak üç kısımda ele almak gerekir. İntihar düşüncesi oldukça yaygın olup, yaşam boyu yaygınlığı %10-30 arasında değişir. Ancak bunların çok küçük bir kısmı girişim haline döner.
Tamamlanmış intihar oranları ülkeden ülkeye çok değişken olmakla birlikte dünya üzerinde tüm ülkelerde bir artış söz konusudur. Ölümle sonuçlanan intiharlar yaşla birlikte artar. Gençlerde ise intihar girişimi yüksek orandadır. İntihar girişimi kadınlarda yüksek ancak ölüm oranı erkeklerde fazladır.
İntihar riskinde rol oynayan etkenleri şöyle özetleyebiliriz.
1)Boşanmış, dul ya da bekar olmak intihar riskini arttırır. Genç ve orta yaşta dul kalanlarda risk en yüksektir. Çocuk sahibi evli çiftlerde risk en düşüktür. Yalnız yaşamak dünya genelinde en yüksek intihar risklerindendir.
2)İşsizlik ve ekonomik sorunlar intihar riskini arttırır. Eğitim düzeyi düştükçe intihar oranları artmaktadır.
3)Sosyal statüde ortaya çıkan ani değişiklikler intihar riskini arttırır. Kentte yaşayanlarda intihar oranları kırsal bölgede yaşayanlara göre daha yüksektir.
4)Aile özellikleri intiharlarda önemli role sahiptir. Ailede intihar öyküsü bulunması, parçalanmış aileden gelme, aile içi şiddet, aile içi cinsel ya da fiziksel istismara uğrama, ailede psikiyatrik hastalık öyküsü, boşanmış olma, gevşek aile bağları, çatışmalı aile ortamı, ailenin ekonomik durumunun kötü olması intihar (özkıyım) riskini arttırmaktadır.
İntihar (özkıyım) davranışı klinik olarak depresyonla özdeşleşmiştir. İntiharın depresyonun en önemli komplikasyonu olduğunu söyleyebiliriz.
Tamamlanmış intiharların %90-95’ inde tanı konmuş ya da konmamış bir psikiyatrik bozukluk vardır. Burada birinci sırayı majör depresyon alır. Depresyonun başlangıç ve iyileşme dönemlerinde intihar riski daha yüksektir.
Şizofreni, alkol ve madde bağımlılığı, B kümesi kişilik bozuklukları ve ergenlerdeki davranım bozuklukları depresyondan sonra intihar riskini arttıran diğer psikiyatrik bozukluklardır.
İntihar girişiminde bulunanlarda psikiyatrik bozukluk oranları ise daha düşüktür. Bu oran %30-60 arasında değişmekte olup, ilk sırayı uyum bozukluğu, ikinci sırayı ise depresyon alır.
Depresyondaki hastada anksiyete ve ajitasyon mevcut, aniden gelişen bir sükunet ve rahatlama hali var, umutsuzluk duyguları hakim, normalde zevk alınması gereken faaliyetlerden zevk alamama, uyku bozukluğu, içe kapanma belirtileri varsa intihar riski yüksektir.
Kişilik bozukluğu bulunanlar, şiddete ve riskli davranışlara yatkın olup dürtüsel davrananlar, stresle baş etme becerileri düşük olanlar, yeterli iletişim becerilerine sahip olmayanlar, sosyal ilişkileri zayıf, hayatta bir amaç ve sorumluluğu olmayanlar, memleketinden, köklerinden uzaklaşmış yalnız bireyler, aşkta büyük hayal kırıklıkları yaşayanlar depresyona girdiklerinde intihar riskleri daha yüksektir.
Kronik ya da ölümcül bedensel hastalıklar da intihar riskini arttırır. Ergenlik, gebelik, loğusalık, menopoz gibi biyolojik geçiş dönemleri her zaman riskli dönemlerdir.
İntihar düşüncesinden ve intihar yöntemlerinden yakın çevreye bahsedilmesi, vasiyet, borçları ödeme, vedalaşma gibi eylemlerde bulunulması alarm veren belirtilerdir. Daha önce intihar girişiminde bulunmuş bir kişide intihar riski her zaman daha yüksektir.
Yaşam olayları, özellikle somut kayıplar intihar riskinde önemli rol oynarlar. Yakın veya sevilen birinin ölümü, sevdiği kişi tarafından terk edilme, fiziksel, sözel ya da cinsel tacize uğrama, iflas, cezaevine girme, okul ya da işte başarısızlık, herhangi bir nedenle bedensel işlevlerde kayıp, ayrılık, geçimsizlik, göç etme, boşanma, aile parçalanması gibi yaşam olaylarında intihar riski artar.
İntihar araçlarına (ateşli silah, paket içeriğinde toplam dozun toksik düzeye ulaştığı ilaçlar gibi) ulaşılabilirlik arttıkça intihar riski yükselir.
Yakın çevrede ya da ailede intihar (özkıyım) davranışına tanık olmak, bazen de medya ve filmlerden etkilenmek suretiyle de intihar olguları yaşanabilmektedir.
İntihar planlayan kişi içinde bulunduğu durumdan kurtulmak, uzaklaşmak isteğindeyse intihar çoğu kez ölümle sonlanır. Niyet, duygu ve düşüncelerini ifade etmek, birilerinin düşüncelerini değiştirmek, yardım almak, iletişim kurmak ise intihar riski daha düşüktür. Yaşamsal amaçlara sahip, gelecek planları olan, hobi ve dini inançlara sahip, iletişim becerilerinde yetenekli, kendini ifade edebilen, yardım isteyebilen, tedaviye motive bireylerde intihardan korunma en yüksek düzeydedir.
Sıkı ve yakın aile bağları, evli ve çocuklu olmak, sosyal destek ve yakın arkadaş ilişkileri de intihardan koruyucu en önemli çevresel etmenlerdir.
İntihar riskinin değerlendirilmesi özellikle başta depresyon olmak üzere birçok psikiyatrik hastalıkta psikiyatrik değerlendirmenin bir parçasıdır. Halk arasında bilindiğinin aksine intiharla ilgili konuşmak, intiharla ilgili sorular sormak hastayı intihar eylemine teşvik etmez. Depresyon ve intihar birlikteliği akıldan çıkmamalıdır.
İntihar düşüncelerini paylaşan hasta çoğu kez rahatlayacak, intihar olayının kısır döngüsünden kurtulacaktır. Geriye dönük araştırmalarda intihar ederek hayatına son verenlerin %80’ inin daha önce bundan söz ettiği, etrafındakilere kendisine yardım etmeleri konusunda bir şans, bir uyarı verdikleri saptanmıştır.
Başlangıçtaki amaç bir şeyler elde etmek olsa bile intiharı düşünen bireyde ölüm ile yaşam arasında iki değerli duygular vardır ve bu bir yardım çağrısı, baş etme becerilerindeki kısıtlılık göstergesidir. Bundan dolayı intihar düşünceleri her zaman önemsenmeli, dikkate alınmalı ve üzerini örtbas etmeye çalışmadan değerlendirilmelidir.
Geçmişinde intihar girişimi öyküsü bulunanlarda risk her zaman daha yüksektir.
Depresyondaki bir hastanın umut aşılanarak desteklenmesi, bireysel kaynaklarının ve onu hayata bağlayan şeylerin soruşturularak, bu konularda teşvik edilmesi tedavide önemli bir husustur.
İntihar girişiminde bulunan bir kişinin yardım almaya en açık olduğu dönem hemen intihar ertesidir. İntihar girişimi sonrası mutlaka psikiyatrik değerlendirme yapılmalı, uygun tedavi ve psikolojik destek sağlanmalıdır.
Son söz olarak depresyonun en önemli intihar sebeplerinden olduğunu, intiharın önlenebilir bir ölüm sebebi olmakla birlikte, bunun hiç de kolay olmadığı ve her zaman mümkün olamayacağını bilmeliyiz. Önemli olan her uyarıyı, her işareti ciddiye almak, önyargılı olmamak ve intiharı konuşmaktan korkmamaktır.
Psikiyatri Antalya, Antalya Psikiyatri ve Antalya Psikoterapi Merkezi, Psikiyatrist Emine Filiz ULUHAN, ANTALYA 2015.