Şizofreni Hastalığı

Ciddi ruhsal rahatsızlıkların en yaygınlarından biri olan şizofreni hastalığı, tek bir hastalık gibi tartışılsa da, heterojen etyolojili bir grup bozukluktur.

Algı, duygu, biliş, düşünme ve davranış alanlarında farklılaşmayı içeren belirti ve bulgularla seyreden şizofreni, genellikle 25 yaşından önce başlar ve genellikle uzun sürer. Tanısı psikiyatrik öykü ve ruhsal durum muayenesine dayanan şizofreni için laboratuvar testi yoktur. Şizofreni hastalığını bir ömür boyu kalıcı olarak düşünmek gerekir.

Şizofreni ile ilgili ilk bilgiler binlerce yıl öncesine dayansa da, tedavi edilmesi gereken tıbbi bir durum olduğu, ilk kez 19. Yüzyılda Emil Kraepelin ve Eugen Bleuler isimli psikiyatristler tarafından ortaya konmuştur.

Emil Kraepelin, varsanılar ve sanrılar ile seyreden, uzun dönemde yıkıma sebep olan hastalığa dementia precox (erken bunama) adını vermiştir. Erken yaşlarda bilişsel sürecin bozulması dementia precox terimini açıklamaktadır.

Eugen Bleuler ise hastanın düşünce, duygu ve davranışları arasındaki bölünmeye vurgu yaparak, şizofreni terimini ilk kullanan psikiyatrist olmuştur.

Ernst Kretschmer, Kurt Schneider, Karl Jaspers, Adof Meyer gibi psikiyatrist teorisyenlerin de şizofreniye katkıları yadsınamaz.

Şizofreni epidemiyolojisinde, yaşam boyunca şizofreni gelişme riskinin %1 olduğunu söyleyebiliriz. Kadın ve erkeklerde eşit yaygınlıkta görülen şizofreninin başlama yaşı erkeklerde daha erkendir. Hastalığın tepe başlama yaşı erkeklerde 10-25, kadınlarda ise 25-35’ tir. 10 yaşından önce, 60 yaşından sonra şizofreni başlaması çok nadirdir. 45 yaşından sonra başlayan şizofreni, geç başlangıçlı şizofreni olarak tanımlanır.

Şizofreni hastalığının gelişme olasılığı kış ve baharın erken dönemlerinde doğanlarda daha yüksektir. Kuzey yarımkürede Ocak-Nisan aylarında doğanların şizofreniye yakalanma riski daha fazladır. Bu durum genetik yatkınlıkla birleşirse oran daha da büyür.

Şizofreni etyolojisinde genetik etkenler büyük öneme sahiptir. Biyolojik akrabalarda şizofreni veya şizotipal kişilik bozukluğu gibi şizofreni ile ilgili bozuklukların bulunması, bir kişinin şizofreni olma olasılığını 4-5 kat arttırmaktadır. 60 yaşından sonra baba oanların çocuklarında da şizofreni riski yüksektir.

Şizofreni etyolojisinde biyokimyasal etkenlerin de rolü vardır. Aşırı dopaminerjik aktivite, serotonin fazlalığı, GABA erjik aktivite azalması yanında norepinefrin, glutamat, asetilkolin ve nöropeptidlerle ilgili düzensizlikler de şizofreni gelişiminde rol oynar.

Şizofreni ile sigara kullanımı-nikotin bağımlılığı arasında ilginç bir bağlantı vardır. Nikotinik reseptörlerdeki özgün bir polimorfizm, şizofrenideki genetik risk ile yakından ilişkilidir. Alınan nikotin, nikotinerjik nöronlar üzerinde etki ederek dopaminerjik aktiviteyi azaltır. Bunlardan dolayı nikotin kullanımı şizofrenideki bazı bilişsel bozulmaları, varsanılar gibi pozitif belirtileri düzeltir, parkinsonizm üzerinde olumlu etkiler yapar. Yani bir çeşit iyileştirici görevi görür. Şizofreni hastalarında %90’ ı bulan nikotin bağımlılığı, bir çeşit hastanın kendi kendisini tedavi etme yoludur.

Şizofreni, biyolojik etkenleri olan bir beyin hastalığı olmakla birlikte psikososyal etkenlerle de yakından ilişkilidir. Şizofreni gelişiminde birçok psikodinamik teori günümüzde eskisi kadar rağbet görmese de bir çok hastadaki etkileri kaçınılmazdır.

Freud’ a göre ego defektleri şizofreni belirtilerinin oluşmasında rol oynar. Erken ego fiksasyonundan kaynaklanan intrapsişik çatışmalar ve erken dönemdeki yetersiz nesne ilişkilerinden doğan ego defektleri psikotik belirtilere neden olur.

Margaret Mahler, gelişimin oral dönemindeki çocuk anne ilişkisi, çocuğun annesinden ayrılamaması, yakınlaşma eğilimi ve tam bağımlı olduğu dönemdeki problemlere atıfta bulunur.

Harry Stack Sullivan ise şizofreniyi kişiler arası güçlükler olarak görmüştür. Hastanın yoğun kaygısı ilişkiden kaçınma duygusu yaratmaktadır. Şizofreni, bu yoğun patolojik kaygıya uyum yöntemidir.

Psikanalitik teori şizofreninin çeşitli belirtilerinin her hasta için sembolik anlamları olduğunu söyler. Örneğin; Varsanılar, objektif gerçeklikle başetmedeki yetersizliğin yerini almış olabilir. Ya da dünyanın sonunun gelmiş olduğu gibi fanteziler iç dünyadaki bozulmanın dışa vurumu olabilir.

Zayıf anne çocuk ilişkisi olan çocukların şizofreni gelişimi açısından 6 kat daha riskli oldukları bilinmektedir. Sıcak aile ortamının koruyucu etkisi burada da kendini göstermektedir.

İkili çıkmaz kavramı da birçok ruhsal sorun gelişiminde pay sahibidir. Ebeveynlerinden davranış, tutum ve duyguları ile ilgili çelişkili mesajlar alan çocuklar risk altındadır. Örneğin; Anne çocuğuna oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmasını önermekte, ancak oyuncak bozulduğunda da diğer çocukların dikkatsiz olup oyuncağı bozduğuna, çocuğun da buna imkân verdiğini söyleyerek kızmaktadır.

Bazı aileler ise içe kapalı olup, sürekli kötülük görme, istismar edilme gibi sanal düşmanlar yaratırlar. Yalancı beraberlik ve yalancı düşman aileler olarak isimlendirilen bu ailelerde yetişen çocuklar, evden ayrılıp diğer insanlarla iletişim kurmak zorunda kaldıklarında sorunlar ortaya çıkabilir.

DSM-5’ e göre şizofreni tanı ölçütleri şöyledir.

1)Sanrılar.

2)Varsanılar.

3)Dezorganize konuşma. (Sık sık konudan sapma, dağınık ve tutarsız konuşma gibi.)

4)İleri derecede dezorganize ya da katatonik davranış. ( Aşırı hareketli ya da hareketsiz duruş veya heyecan durumu.)

5)İstek ve enerji azalması (avolisyon), belirsiz ve tekrarlayıcı konuşma (alogi), haz verici faaliyetlerden zevk alamama (anhedoni), tepki göstermesi gereken durumlarda boş boş bakma (duygu küntlüğü), yakın ilişki kurmaktan kaçınma (asosyallik) gibi negatif belirtiler.

Şizofreni hastalığının tanısı için sanrı ya da varsanıların varlığı şart değildir. Yukarıdaki 5 ölçütten 2’ sinin bulunması şizofreni tanısı koymak için yeterlidir.

Bu bozukluğun başlangıcından itibaren geçen zamanın büyük bir kısmında kişiler arası ilişkiler ya da kendine bakım gibi birden çok işlevsel alanda belirgin bozulma görülmelidir.

Belirtiler en az 6 ay devam ettiğinde ve şizoaffektif bozukluk veya duygudurum bozukluğu tanısı bulunmadığında şizofreni tanısı koymak mümkündür.

Şizofrenili hastaların psikolojik testlere uyumu genellikle zayıftır. Dikkat, bellek ve kavram oluşumunda bozukluklar dikkati çeker. Bu durum frontotemporal korteks patolojileri ile uyumludur.

Şizofreni için spesifik bir belirti ve bulgu yoktur. Bundan dolayı, şizofreni tanısı için iyi bir öykü birinci derecede önemlidir. Zamanla hastanın belirtileri değişiklik gösterebileceğinden, o anki ruhsal durum muayenesine göre şizofreni tanısı konamaz.

Şizofreni hastalarının hastalık öncesi dönemlerinde şizoid veya şizotipal kişilik yapılarına sahip olma olasılığı yüksektir. Bu yapıdaki bireyler sessiz, pasif, içe dönük, az arkadaş sahibidirler. Takım oyunları, takım sporları, sosyal etkinlikler yerine tek başına film izlemek, müzik dinlemek gibi bireysel etkinlikleri tercih ederler. Ergenlerde şizofreni öncesi ani başlangıçlı obsesif kompulsif davranışlar görülebilir. Baş, sırt ve kas ağrıları, güçsüzlük, halsizlik, mide ve barsak şikâyetleri gibi somatik yakınmalar hastalık öncesinde dikkat çekebilir. İş, sosyal, akademik ve kişisel etkinliklerde işlevsellik eksikliği aile ve arkadaşlar tarafından fark edilebilir. Bu aşamada hastada soyut düşünceler, felsefi, büyüsel ve dini uğraşılar görülebilir.

Hastanın ruhsal durum muayenesinde tamamen dağınık, çığlık atan, yerinde durmayan, ajite bir tablodan obsesif biçimde titiz, sessiz ve hareketsiz bir tabloya kadar geniş bir klinik görünüm saptanabilir. Tetikleyen bir durum olmasa da genellikle bir varsanıya bağlı huzursuz ve saldırgan bir tutum her an mümkündür. Özbakım sıklıkla kötü olup, sıcağa göre kalın giyinme tipiktir.

Prekoks hissi denen, psikiyatristlere ait sezgisel bir deneyim mümkündür. Burada hasta ile bir duygusal yakınlık oluşturamamaktan dolayı, psikiyatrist şizofreni düşünmekte, çoğu kez de yanılmamaktadır.

Şizofrenide beş duyudan herhangi birisi varsanıdan etkilenebilir. En sık varsanılar tehdit eden, suçlayan, aşağılayan, açık saçık konuşan işitme varsanılarıdır. İki veya daha çok ses kendi aralarında tartışabilir, hastayla ilgili yorumlar yapabilir. İkinci sıklıkta görme varsanıları gelir. Dokunma, koku ve tat varsanıları daha seyrektir.

Yanılsamaların varsanılardan farkı, yanılsamalar gerçek görüntü ve duyumların çarpıtılması iken, varsanıların gerçeklikle ilgilerinin olmamasıdır. İllüzyonlar şizofreninin her döneminde ortaya çıkabilir. Madde kullanımı olasılığı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır

Düşünce bozuklukları şizofreninin temel belirtilerinden olabilir. Sanrılar bir düşünce içeriği bozukluğudur. Bir dış güç tarafından kontrol edilme, olağanüstü güçlere sahip olarak güneşe, depremlere hükmetme, bir kişi ya da nesne ile fiziksel olarak kaynaşma, cinsel kimlik ve yönelim ile ilgili şüpheler duyma gibi persekütuar, grandiyöz, dinsel veya somatik sanrılar izlenebilir.

Şizofrenide ego sınırı kaybolmuştur. Hasta kendi vücudu, zihni ve etkisinin nerede bittiği ve diğer canlı ve cansızların sınırının nerede başladığının farkında olamaz.

Düşüncenin biçim bozukluğu ise konuşma ve yazı dilinde görülür. Çağrışımda gevşeme, raydan çıkma, enkoherans, teğetsellik, çevresellik, neolojizm, ekolali, verbijerasyon, sözcük salatası ve mutizm bunlar arasındadır.

Düşünce sürecindeki bozukluklar ise fikir uçuşmaları, düşünce blokları, dikkat bozukluğu, düşünce içeriğinde fakirleşme, soyutlama yetisinin kaybolması, perseverasyonlar, aşırı genelleme ve çevreselliktir.

Şizofreni hastaları dürtüsel davranabilir. Sosyal duyarlılıkları azalabilir. Saldırganlık atağı gösterebilir.

İntihar girişimi şizofreni hastalarında çok sıktır. %20-50 hastada intihar girişimi görülürken, şizofreni hastalarının %5-6’ sının intihar sonucu öldüğü bilinmektedir.

Şizofreninin klasik gidişi alevlenmeler ve düzelmeler şeklindedir. Çoğu kez ergenlik döneminde başlar. Uzak bir üniversiteye başlama, askere gitme, madde kullanma, yakın bir akrabanın ölümü gibi sosyal ve çevresel değişimler hastalığı tetikleyebilir.

İlk 5 yıllık gidişat hastalığın seyrini belirleyicidir. %20-30 hasta normale yakın yaşam sürerken, aynı oranda hasta hafif belirtilerle yaşamına devam eder. %40-60 vaka ise önemli bozulmalara uğrayacak ve kötüleşecektir.

Şizofreni hastalığının tanı, tedavi ve takibi ile ilgili bilgileri kliniğimizin Antalya 3114433 numaralı telefonundan ayrıntılı olarak alabilirsiniz.

Psikiyatrist Emine Filiz Uluhan, Antalya Psikiyatri Merkezi, Lara/Muratpaşa/Antalya.

Şizofreni Tedavisi Antalya, Psikiyatrist Dr. Filiz Uluhan.

Paylaş Facebook Twitter E-Mail Whatsapp